Tapınan gazetecilik

Yasama, yürütme ve yargıdan sonra 4. güç olarak değerlendirilen basın, gelişen iletişim teknolojileri ve farklı haber alma yöntemleri nedeniyle kısmen gücünü yitirdi.

Bir sosyal medya hesabı ya da Youtube kanalı neredeyse bir medya organı kadar etkin çalışabiliyor, kitlelere ulaşabiliyor.

Değişen tüm teknoloji ve farklı haber alma kanallarına rağmen; yorum, analiz ve bilgi üretimi noktasındaki en büyük merkez hâlâ basın.

Basının aklını oluşturan gazetecilik ise iktidarların en büyük korkulu rüyası olmaya devam ediyor.

Özellikle tek adamların ele geçirdiği ülke yönetimlerinde basın özgürlüğünün hali içler acısı...

Doğruları yazan, hükümetlerin yolsuzluklarına, yanlışlarına dikkat çekenler ya hapsediliyor ya katlediliyor.

Rusya'da Putin'in politikalarını eleştirenlerin hali ortada... Ülkeden kaçmaları yetmiyor, görüldükleri yerde infaz ediliyorlar. Son olarak bir Rus gazeteci Arkady Babchenko'nun öldü süsü verilerek kurtarılması durumun hangi boyutlara geldiğinin en acı örneği.

Babchkenko'nun Rusya'yı terk etmesine neden olan olay ise; Rus Kızıl Ordu Korosu uçağının Suriye'ye giderken düşmesi sonrasında kaleme aldığı bir yazı... Gazeteci Babchkenko "Rusya'nın Suriye'de ne işi var" diye sordu ve ölen askerler için üzülemiyorum ifadelerini kullandı. Bu yazıdan sonra başına gelmeyen kalmadı ve son olarak çareyi Ukrayna'ya sığınmakta buldu. 

Muhalefetini yurt dışında da sürdürünce Rus istihbaratının doğrudan hedefi oldu.

 ***

Türkiye'deki gazeteciliğe bakış ise Rusya kadar olmasa da benzerlikler gösteriyor.

Eğer hükümetle en ufak bir konuda ters düşer ya da "bu yanlış" derseniz özgürlüğünüz elinizden alınabiliyor, iftiralara uğrayabiliyor, işsiz kalabiliyorsunuz.

Çevremiz; kendi inanmadıklarını yazmak zorunda kalan, dünya görüşüne uymasa bile yaşamını sürdürmek için başkalarına biat etmek mecburiyetindeki gazetecilerle dolu.

Don Kişot'luk yapmak isteyenler ise yaşamlarını sürdürmek için başka ek işler yapmak zorundalar, eğer başlarına bir iş gelmezse!

Ama öyle bir kitle var ki, dünya yansa umurlarında değil.

"Ceplerimizi dolduralım, bol sıfırlı maaşlar alalım, devlet kurumlarında etkin noktalara atanalım, Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan'ın uçağına binelim, iktidar partisinin organizasyonlarına davet edilelim" demekten başka bir çabaları, amaçları yok.

Sınırlı algıları, sınırlı kelimeleri ve sınırlı cümleleriyle kendilerini geliştirmek için hiçbir şey yapmayan bu gruplar, medyanın çok büyük bir bölümünü ele geçirmiş durumdalar.

Dün siyah dediğine bugün beyaz diyebilenler, "tapınmacı gazetecilik" yaparak başkalarına iftira atmaktan çekinmeyenler, olmayan olayları "gerçekmiş" gibi anlatanlar, aldıkları FETÖ kredileriyle yalılarda oturanlar hep önlerde, hep ekranlarda, hep gazetelerde...

Bir dönem TRT'nin en kritik noktasında yöneticilik yapan kişinin geldiği hâle bakın...

Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce'nin "Erdoğan, Pensilvanya'da Fethullah Gülen ile görüştü" iddiasını dayandırdığı kitabın yazarı aynı zamanda.

Olay patlak verince "Yazdıklarım doğru değildi, Sayın Erdoğan da böyle bir görüşme olmadığı ile ilgili cevabını zaten vermişti" açıklaması yaptı.

İşte tapınmacı, partizan gazeteciliğin acı sonu. Çocuklarına, ailesine yalanlarla dolu bir miras ve geçmiş...

Kendilerinin çizdikleri, yazdıkları senaryo, gün geliyor onları da yutuyor.

Bir diğer rezalet de geçtiğimiz akşam CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce'nin konuk olduğu programda yaşandı. "Asker eşleri Maarif Takvimi'ne soyunsun" diyecek kadar aymazlıkta sınır tanımayan kişi, yine başroldeydi.

İnce'nin sürekli diplomayı gündeme getirmesi üzerine "O zaman size de taşrada öğretmenlik yapmış derler" ifadelerini kullandı.

Şu hazin tabloya bakınız.

Yüzlerce gerçek "gazeteci"nin işsiz kaldığı bir ortamda kendisine "gazeteci" sıfatı veren biri; taşrada, köyde öğretmenlik yapmayı eleştirilecek bir konu olarak yorumlayabiliyor.

Bu Türkiye'nin ayıbıdır, bu siyasetin ayıbıdır, bu Türk basınının ayıbıdır.

Gözü paradan başka bir şey görmeyenden,

Kendi çıkarı için başka hayatları karartandan,

Haksızlıkları görmesine rağmen susandan,

Doğru söyleyenlere iftira atıp özgürlüklerini elinden almak isteyenden,

Bırakın gazeteci olmayı insan bile olmaz.

Medya sermayesiyle oynayıp "Tek sesli basın oluşturalım" derken omurgasız ve kapasitesiz bir kitleyi başımıza musallat edenler, en büyük zararı bu ülkeye verdiler, yazık, çok yazık.

Yazarın Diğer Yazıları