Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Enes İSLAMOĞULLARI

Enes İSLAMOĞULLARI

Tarihi kaçanlar yazar...

Sözün başladığı yerdeyiz. Özün bittiği yer. Ve görülen her yüzün bir diğerine benzediği ve gözlerin gönüllere sadakatini yitirdiği yer.
Sunulan iki şık arasında bocalayan beyinler. Kirletilmiş düşüncelerle kirletilen hayatlar. Milyonlarca insan, milyonlarca dünya ve her dünyanın merkezinde bir insan. Ve kendi dünyasının merkezinde olmak bir tarafa, kendi dünyasını dahi kuramamış, kendinden önceki bir neslin kahramanlık destanını aşamamış, belki de aşmasına müsaade edilmemiş bir adam. Gerçi burada kullanılan adam lafzı ağabeylerin olağanüstü adamlıklarından dolayı, en azından iş görebilecek makama ulaşıncaya kadar bizim çocuklar tabirinin önüne geçememiştir ya, varsın geçemesin...
Henüz renklerin ekranlara yansımadığı yıllardan kalan görüntülerle bildiğimiz soylu bir mücadelenin geriye kalan eserleriydi onlar. Babalarımızdı, amcalarımız, dayılarımızdı. Ağabeylerimizdi. Kimi zaman evimizde rastladık onlara, kimi zaman belediye otobüslerinde, bazen dolmuş duraklarında, bazen de bir çocuk parkında. Hayat yıpratmıştı onları. Haklıydılar. Koca bir vatanı kurtarmak kolay iş değildi. Bu yüzden hep anlatmaya hevesli gözlerle bakarlardı etrafa ve ilk fırsatta dökerlerdi içlerini. Ne badireler atlatılmıştı. Ne acılar çekilmişti. ‘Tek başına’ vatan kurtaran kahramanlar gibi boy boy heykelleri de dikilmeliydi ya, olmadı.
Çokları çabuk atlatmıştı bu ağır travmayı. Bir zamanlar ölümün kol gezdiği sokaklardan lüks otomobillerle geçilir olmuştu. Önceden hayatı kaybetmeme adına ivedilikle geçilmişti o sokaklardan, belki şimdi ihaleleri. Amaç aynı, yani kaybetmemek olunca, ki çok da hatırlanası zamanlar değildi onlar, olsundu. Zira gayeye sadakat söz konusu olduğunda pek de riayet edilmeyen bir güçlü olunmalı tezi de vardı zaten. Hal böyle olunca beynin tüm hücreleriyle sindirdiği hayatın gerçeklerini kalben meşrulaştırmak zor değildi.
‘Kendi’ mücadelelerinden yılmayanlar oldu. Basamakları üçer beşer çıkarak heybeti cürmüyle orantılı koltuklarda kendilerine yer buldular. Hem yolun başladığı yerden yukarılara, hem de vardığı yerden aşağılara baktılar da, durulan yerden, bakılan yeri anlamaya hep engel oldu hafızalar. Lakin bunun saikası hafızanın balıklığı mıydı, yoksa balığın kıvraklığı mıydı, bilinmez.
Kimileri en yüksek tirajlı gazetelerin, en yüksek köşelerine oturdular. Konusuydular o köşelerin bir zamanlar, sahipleri oldular. Kan artık kılıçlarından değil, kalemlerinden damlıyordu... Ancak patronların mürekkebiyle.
Birileri susmayı seçti. Onlar için yapılan çok fazla değildi. İnandıkları yoldan yürümüşlerdi. İnandıkları uğruna savaşmışlardı. Ne lüks otomobillerle gezdiler o sokakları, ne heybetli bir koltukları oldu, ne de memlekete çığıran köşeleri. Ne kitaplara konu olabildiler, ne de filmlere kahraman. Diğerleri yazarken, anlatırken, onlar hep susmayı seçtiler. Onlara evlerindeki koltukların köşesi yetmişti.
Peki ya gidenler! Yaratılmış olduğu toprağın bağrına, anasının, yârinin sinesiymişçesine tereddütsüzce girenler. Zamanında ekmeğini paylaştıkları, şimdilerde kalın cüzdanlı ve kalın enseli arkadaşları üç kuruşu vermeye çekinirken, canlarını verenler. Anasına, babasına doyamadan, kınalı elleriyle sevdiğini, yeni doğmuş bebeklerini son bir kez dahi göremeden ayrılanlar...
Bu bir neslin akla gelmeyen, ya da getirilmek istemeyen gerçekleridir. Birileri canlarını vermişken, birileri yaptıklarını kahramanca anlatmak yerine susmayı seçerken, işte bu gerçek kahramanların kanından beslenenler, konuşmaya devam ettiler. Anlattılar. Yazdılar. Görünüşte tevazuu elden bırakmazlardı. Akıllıydılar. Anlatılan her kahramanın kendilerine döndüğünün farkında bile değillerdi. Sadece üzerlerine düşeni yapıyorlardı. Günyüzü göremeyen arkadaşlarının tarihlerini yazıyorlardı. Ve duyulan her kelime doğruydu. Çünkü onlar kocaman bir uçağın ardında bıraktığı kara kutu olmanın ayrıcalığını yaşıyorlardı.
Fakat öncekinin kahramanlıklarıyla gölgelenmiş bir nesil, yani bizim çocuklar, yani kendi dünyasını kuramayan inandırılmış adamlar, karşılarında dimdik duran şanlı bir devrin eserleri de varken üstelik, şimdinin günaha bulanmış kaldırımlarında başını öne eğmiş yürürlerken, yıllarca göğüslerine sıkışmış nefesleriyle ve o an başını kaldırarak akıllarına geleni şöyle ifade ediyorsa;
Tarihi kaçanlar yazar...

Yazarın Diğer Yazıları