Tek başına Bahçeli yeter

3 Kasım 2002’de seçimleri kazanıp tek başına iktidara gelmenin zafer sarhoşluğu içindeki AKP’lilerden, “Cumhurbaşkanı’nı da biz seçeceğiz. Çankaya da bizim olacak” naraları yükseliyordu. Halbuki cumhurbaşkanı seçimine tam 5 yıl vardı ama AKP, “büyük ülkü”sünü taa o zamandan ilan etmişti.

“-Minareler süngümüz- diye şiir okuduğu için hapise düştü” propagandasıyla Tayyip Erdoğan’ın başrolünü oynadığı oyun tutmuştu... “Mağduriyet” numarasıyla Başbakanlık koltuğuna sıçrayan Erdoğan, daha o günden Çankaya rüyası görmeye başladı. Beklenen gün yaklaştıkça da heyecanı giderek artıyordu. Ama Çankaya yolu sandığından da sarp ve yokuştu.... 12 Nisan’da, “Cumhuriyet’e sözde değil, özde bağlılık” şartı ortaya çıkıverince Erdoğan’ın hesapları altüst oluverdi. Partisinin yetkili kurulları yerine Kumkapı’daki balıkçılara danıştıktan sonra bu tehlikeli yolculuğa çıkmaktan son anda vazgeçen Erdoğan’ı bir düşüncedir aldı ki sormayın... Sonunda bu yolculuk için feda edeceği ismi bulup ferahladı. Son güne kadar içinde bir “sır” gibi sakladığı adayını partisinin grup toplantısında, “Abdullah Gül kardeşim” diye açıklayıp bombayı patlattı. Önce parti içinden birtakım homurtular yükseldi. Adaylık için adı geçenlerden kalp krizi geçirenler bile oldu. Sonra muhalefetin, “istemezük” korosu sahne aldı. Bu har-gür içinde cumhurbaşkanı seçimi için Meclis’te “yeter sayı” konususu gündeme gelince “367” rakamı kıymete bindi. Muhalefetin katılmadığı ilk tur oylamanın ardından 27 Nisan’da Genelkurmay’ın internet sitesinde geceyarısı yayınlanan “e-muhtıra” Türkiye’ye 22 Temmuz seçimlerinin kapısını açtı. Bu arada Anayasa Mahkemesi’nin 367 şartı ve gerisi malum...

* * *

Daha önce kendisini başbakanlık koltuğuna oturtan “mağduriyet” numarasını bu seçim kampanyasında da, “Dindar cumhurbaşkanı seçecektik, seçtirmediler” söylemiyle vizyona sokan Erdoğan, partisini yine tek başına iktidara taşıdı. Ancak, “Meclis aritmetiği” ona Çankaya kilidini tek başına açma imkanı tanımadı. Birkaç aday belirleyip uzlaşma aramaktan bahsetmeye başlayan Erdoğan, Gül’ün yeniden adaylığı konusunda daha önceki, “Abdullah Gül kardeşim” tavrını bir tarafa bırakıp ondan vazgeçebileceğinin ilk işaretini verdi. Nasılsa seçim bitmiş, Gül üzerinden yürütülen “mağduriyet” numarasıyla maksat hasıl olmuştu.

Bu yaklaşımıyla Gül’ü, gazı kaçmış gazoz gibi ortada bırakan Erdoğan, Çankaya düğümünü çözmek için yeni yollar aramaya kafa patlatmaktan iyice bunalmıştı. Meclis aritmetiği karşısında yelkenlerini suya indirip akıntıya bıraktığı kayığının nereye gideceği meçhuldü... Tayyip Bey’in durumu gerçekten zordu. AKP’liler seçim zaferini kutlarken o kara kara düşünüyordu. 367 meselesi bu defa da onu daha beter biçimde köşeye sıkıştırmıştı. Ne yapacağını bilemezken, gökten kırmızı kar yağması kadar olmayacak bir şey oldu... Seçim meydanlarında kürsüden ip atıp, “Hesap soracağım” diye yağıp gürleyen MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli, bu zor gününde Tayyip Erdoğan’ın imdadına yetişip “tarihe geçecek” ünlü açıklamasını yaptı:

“Seçim yapılmış ve AKP milletin iradesiyle yeniden iktidar olmuştur. Cumhurbaşkanlığına da istediği kişiyi seçebilir. Genel Kurul’a biz MHP olarak katılacağız. Dolayısıyla AKP toplantı yeter sayısı sorunu yaşamaz”

Bahçeli’nin bu açıklamasıyla rahatlayan Erdoğan, bavullarını kaptığı gibi seçim stres ve yorgunluğunu atmak için tatile çıktı...

* * *

Şimdi, Bahçeli’nin AKP ve Erdoğan’a verdiği bu sürpriz desteği, “demokrasi adına yaptı...” diye savunanlar olabilir. Ama şunu hatırlamakta yarar var. Bahçeli’nin açıklamasından bir gün önce MHP’nin Cumhurbaşkanlığı Seçimi konusundaki tavrının ne olacağı sorulan Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Şandır, “Konuyu Cumartesi günü toplanacak MYK ve il başkanları toplantısında değerlendireceğiz. Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli kararımızı açıklayacak” diyor. Fakat; milletvekilleri, il başkanları ve yetkili kurullarıyla konuyu görüşmeye gerek duymayan Bahçeli, Cumartesi günkü toplantıyı beklemeden “tek başına aldığı kararı” Perşembe gününden MHP’nin kararı olarak açıklamakta sakınca görmüyor. Böylece MHP’deki parti içi demokrasinin “ne güzel” işlediği bir kez daha ortaya çıkıyor. Neticede, ülkeye değil ama MHP’ye “Tek başına Bahçeli” yetmiştir...

MHP adına Dr. Devlet Bahçeli’nin “tek başına” verdiği bu karar tartışılır. Kararın doğru olduğunu var saysak bile Dr. Devlet Bahçeli büyük bir strateji hatası yapmıştır. Hatta durup dururken yaptığı bu zamansız çıkışın sratejisi bile yoktur. Halbuki Dr. Devlet Bahçeli, Tayyip Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi AKP’nin önereceği birkaç aday arasından tercihte bulunabilirdi. MHP tercin ettiği ismi Cumhurbaşkanlığı Seçiminin yapılacağı gün açıklayacağını ilan ederek seçim gününe kadar tüm dikkatleri üzerinde toplayabilirdi. Bu süreçte, seçim sabahına kadar Türkiye MHP’nin tavrına kilitlenir, MHP’nin tavrı beklenir, MHP’nin belirleyici tavrı tüm ülkeye gösterilmiş olurdu.

MHP camiası şimdi bu konuda, “Genel Başkanımız Dr. Devlet Bahçeli’nin bir bildiği vardır” değerlendirmesini yapıyor olabilir. Ama şurası çok açık ve nettir ki, Dr. Devlet Bahçeli, AKP ve Tayyip Erdoğan için sık sık ifade ettiği gibi, “acemi ve aceleci” davranmıştır. Dr. Devlet Bahçeli’nin acemi ve aceleci açıklamasının hiç bir makul izahı yoktur.

Yazarın Diğer Yazıları