Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Serap BESİMOĞLU

Serap BESİMOĞLU

Tek Kişilik Şehir

Merhaba sevgili okuyucularım bu haftaki sohbet konuma geçmeden önce tüm İslam aleminin kurban bayramını kutluyorum. Sizlerle çok keyifli bir oyunu paylaşmak istiyorum. 5-8 Aralık 2007’de Çay yolu sahnesinde sergilenen oyun hâlâ izleyemedi iseniz, 25-29 Aralık tarihlerinde de yine Devlet Tiyatrolarının Ankara- Şinasi sahnesinde sergilenecek. Farklı bir oyun izlemek istiyorum diyorsanız bence kaçırmayın. Bir şeyi de hemen belirtmek isterim; doğal olarak oyunlar sadece Ankara izleyicisi ile sınırlı değil, ülkemizin her köşesine turneler yapan Devlet Tiyatrosunun oyunlarını değişik illerimizde de izlemek mümkün. Tek Kişilik Şehir de bu oyunlardan birisi. Oyunun yazarı çok ödüllü ünlü karikatürist Behiç Ak. Karikatüristliğinin yanı sıra oyun yazarlığı da yapan Behiç Ak’ın eserleri ülkemizde pek çok ilde ve dünyanın pek çok ülkesinde de sergilenmiş. Belgesel yönetmenliği de yapan yazar, teknolojideki gelişim sonucunda bireylerin düştüğü yalnızlığı öylesi özel bir dille anlatmış ki; Tek Kişilik Şehir oyununda herkes bir nebze kendine ait  “tek” likler, yalnızlıklar bulacak diye düşünüyorum. Zaman zaman herkesin kendisinde sorguladığı  “yalnız olmak istiyorum” hissi ya da  “neden yalnızım”  hissi oyunda da sorgulanıyor. Teknolojinin nimetleri arttıkça paylaşımların mekanikleştiği yüzyılımızın sorunu tek kişilik yaşantılar. Kimseye hesap vermemek, canının istediğini yapmak özlemi mesela bütün gün pijamalarla gezmek, evin içinde omlet pişirmek, çalan telefonlara cevap vermemek, canının istediği saatte yürüyüşe çıkabilmek... Sabah çok erken ya da çok geç. Karışan birilerinin olmayışı, kendini dinlemek kendi içindeki şehirle yüzleşmek, tanımak kendini. Geç mi dönersin? faturaları unutma! Bugün bir programımız var mı hayatım? Kimseye hesap vermeden kendi programlarını yapmak ya da bunların hiç birisini yapmadan yaşamak acaba hangisi daha iyi dersiniz? Bırakın başkalarının sorumluluklarını, kişi bazen kendisine bile ağır geliyor. Böylesi yoğun bir hayat koşturmacası içerisindeyken insanoğlu sorumluluklar, kaygılar, ödemeler, artılar, eksiler şeklinde dengeleri kurmaya çalışırken bazen küçük  “tek” likler iyi geliyor.  “Bugün her şey benim için var”  demek mesela bastırdığımız “ben” le buluşmak biraz kendimizi dinlemek yada bunların gerçekten hiç olmaması hali. Arayanın soranın olmayışı, günaydın diyen bir sesin duyulmayışı, ya da senin için bakan sıcacık gözlerle buluşturamamak ruhunu. Yani ne sarıldığın olacak ne de sana sarılan birisi. Kaybedeceğin bir şey yok, kazandığın da olmadı ki, şeklinde alıp-verdiğin, küstüğün barıştığın tek kişilik bir şehir içine düşülen kocaman yalnızlık... Mizahi yönüyle oyun öylesine güçlü beslenmiş ki ağlanacak halimize gülüyoruz. Paradoksun içine düşüyorsunuz.
Devlet Tiyatrolarının başarılı sanatçılarının sergilediği oyun önceleri insanların randevulaşma mekanı olarak kullandıkları gökdelenlerden birinin en alt katındaki restoranda geçiyor. Müşterileri çok enteresan tipler, çoğu da son yemeklerini yemek için burada toplanmışlar.
Oyunda seyirciyi şaşırtacak sürprizler de unutulmamış. Mesela oyuncular oyun başlamadan çok önce perdeleri açık sahnede izleyici gibi yerlerini alıyorlar. Hayat mı oyun, Oyun mu hayat karmaşasıyla izleyici salona girdiği andan itibaren oyunun içine de girmiş oluyor. Aslında farklı bir boyuttan bakarsak, dünya denen koca sahnede yaşananlar da oyundakinden çok farklı değil. Eserin içerisinde giderek sadece tek kişilik aileler için kullanışlı bir hal alan büyükkent yaşantısının derin bir mizahi eleştirisi saklı. Teknolojiden yararlanırım ama teknolojinin mekanik bir parçası olmam diyorsanız oyunu da yalnız izlemeyin. Tüm ekibin ellerine sağlık... İyi seyirler...

Yazarın Diğer Yazıları