Tek yükümüz vicdan

2012'nin Nisan ayından beri Yeniçağ'da yazıyorum... Sadi'nin o sözünü ilke yapmıştım kendime: "İki şey insanın ruhunu karartır... Konuşulması gereken yerden susmak ve susulması gereken yerde konuşmak... "

Ne kadar becerebildim bilmiyorum ama ruhumu karartmamaya çalıştım... Konuşulması gereken yerde susanlardan, eski putlara karşı gelip yeni putlar inşa etmekten, kendi yanlışlarımızı kutsamaktan, kendi yanlışımızı başkasının doğrusundan üstün görmekten, çelişkilere mukaddes zırhlar giydirmekten uzak durmaya gayret ettim...

***

Yeniçağ'da yazıyor olmak bu anlamda hep avantaj oldu... Çünkü son derece özgür bir platformdu burası ve havuzun alabildiğine kirlettiği medya dünyasında, hür düşüncenin nadir görüldüğü vahalardan birisiydi...

Bu gerçeği zaman zaman yazılarımda da ifade ettim... Burada çok rahat 'fikrediyorduk' ve onun için de şükrediyorduk!..

28 Eylül 2014'te 'Çok acil şeref aranıyor!' başlıklı yazımda, havuz yazarlarının acınası hâline vurgu yapmış ve Yeniçağ'ın hakkını şu satırlarla teslim etmiştim: "Ne rahat yerde yazıyoruz; karışanımız edenimiz yok... Vicdanımızla baş başayız... Kimse bizi yüz seksen derece çarka zorlamıyor... Ya havuz medyasında yazıyor olsaydık?

Düşünsenize aylarca Türkiye'nin Orta Doğu'ya, IŞİD'e askerî müdahalesinin aleyhinde yazılar yazacaksınız, bunu 'bataklığa sürüklenmek' şeklinde ifade edeceksiniz!.. Ya sonra?

Sonrası, allı-pullu etek giymek!.. Haber gelecek size 'artık döndük' diye... Derhal senkron tutturacak, efendinizle aynı hızla viraj alacaksınız... Öncekileri yazanlar siz değilmişsiniz gibi, yüzünüz kızarmadan, hiç utanmadan yeni analizler yapacaksınız: "Tek çözüm operasyon... Zaten bu teröristler bizim çözüm sürecimizi sabote ediyor... Dünyada tek değiliz... Uluslararası toplum vs. vs..."

'Dış ses' öyle baskın gelecek ki, 'iç sesiniz' "Ama adamlık, haysiyet, şeref ne olacak?" diye mırıldanamayacak bile!.. 'Saray şairliği'yle yollara kartları savrulan travestilik arasında gidip geleceksiniz!..

'Yaz' denileni tükürür gibi yazacak, 'şimdi de o tükürdüğünü yala' denileni gocunmadan yalayacaksınız? Ve hiçbir zaman "Ulan ne hâllere düştük, fikir namussuzluğunun da bir dibi olmalı" diye kıvranmayacaksınız!.. "

***

Yeniçağ'da yaşadığımız ayrıcalığa güvenerek havuz gazetecileriyle az dalga geçmedik hani...

Dedik ki: "Biz bunları gazetelerimizde yazıyoruz, televizyonlarda söylüyoruz ama ya yarın bir gün bize tersini yaptırırlarsa" diye kendinizi kasmayacaksınız!.. İktidarın menfaati çark etmeyi gerektiriyorsa, bunu ibadet aşkıyla yapacaksınız!.. "

Dedik ki: "Vicdan, irade, utanma duygusu, çoluk çocuğun yüzüne bakamama kaygısı vs. gibi günümüzün hakikatleri karşısında hiç de rasyonel olmayan bu demode kavramlara takılıp kalmayacaksınız!.. 'Kıvır' denilen yerde kıvıracak, 'tek kol aralığı hizaya geç' denilen yerde geçilecek, 'saldır' denilen yerde saldırılacaksınız!..

Dedik ki: "'Şeref yoksunluğu'nun utancı galiba paylaşıldıkça azalıyor!.. Ahlâksızlık çukurunda debelenen diğer yol arkadaşlarınızın varlığını hissettikçe teselli bulacak, havuzun serin suyuyla rahatlayacaksınız!..

Sesiniz koro halinde öyle yüksek çıkacak ki, kimse size "On gün önce ne diyordun?" sorusunu soramayacağı gibi aksini düşünenler "Acaba arıza bizde mi?" deyip belki de utancından başını öne düşürecek!.. Müsekkin içmiş gibi hayat süren müşteriye yeni konsepti allayıp pullayacaksınız!.."

***

İşte böyle 'fikrettik', şükrettik... Havuzcularla dalga geçtik... Ve biraz da acıdık doğrusu... Normal insan anatomisine sahip olanlar için işleri zordu çünkü... Bu 'ağır işçiler'e bakınca acımayıp da ne yapacaktık?

Oysa biz şanslıydık Yeniçağ yazarları olarak... Zira burada yazanların tek yükü 'vicdan'dı... Havuzcu arkadaşların ise bir yığın yükü vardı... O yüzden de bizler ne kadar 'fikretsek' azdı...

***

Bizlerin ve sütunlarını bize açan Yeniçağ'ın dün tek yükü 'vicdan'dı, bugün de öyle olacak, yarın da... Bizleri 'kınadıklarımız'ın durumuna düşürecek aksini zaten düşünemeyiz bile...

Yazarın Diğer Yazıları