Temel sorun bu: İslamcı kozmopolitizm
Siyasetin hâline bakar mısınız? Tam da atasözünde anlatıldığı gibi, “Koyun can derdinde, kasap et derdinde.”
Millet açlıkla boğuşuyor; siyaset, ramazan, sahur iftar, dinin manevi havası, ahlakı demeden, kumpas peşinde. Ramazana girdik ya, kumpasçılar da fitne sofrasını anında açıyor.
Ne var?
Efendim İstanbul’da otobüsler çalışmıyor göstereceklermiş. Böylece siyasi rakiplerine tuzak kurup, alem-i İslam’ı kandırıp oy alacaklarmış. Kurmuşlar film sahnesini, otobüs hazır. Müşteri rolündekiler hazır. Yönetmen “motor” diyor. Çekim başlıyor. Güya belediye tarafından bakımı zamanında yapılmamış bir otobüs yolda kalmış, yolcular söylene söylene iniyorlar.
Sen bin kere; “Allah şöyle buyuruyor” deyip, ayetten, hadisten örnekler ver. Bin kere ulu sözler söyle. Kimin umurunda. Kimin derken, bundan çıkar sağlayanları ve bu kurmaca kara propagandayı gerçekmiş gibi sunanları kast ediyorum elbette. Yoksa samimi Müslümanların, sahici din adamlarının mutlaka umurunda olmalıdır veya öyle olduğunu tahmin ediyoruz.
Gerçi, onca yolsuzluk, onca, kamu malına, milletin hakkına zarar verildiğine dair haberler ayyuka çıkmasına rağmen, İslami ulemadan gök gürültüsü gibi bir itiraz sesi duymadık. Allah’a sadakatle bağlı müminleri uyaran bir çift söz de duymadık. Hatta kısık bir itiraz dahi olmuyor.
Üstelik İslamcı camianın yazarları çizerleri, bırakın dini vicdanın ayaklanmasını, böyle sahtekârlıklara sarılıp, sırf seçimi kendi tuttukları parti kazansın diye, akla hayale gelmedik söz ve yazı kaleme alıyorlar.
İşin en vahim tarafı da nedir biliyor musunuz?
Bu adam ve kadınlar (bu arada belirteyim, bana göre adam sözcüğü kadınları da kapsar) İslami bir medeniyetten övgüyle bahsetmekten çekinmiyor.
“Medeniyetimize göre” diye söze başlayan bu insanların, övdükleri o yere göğe sığmayan “Medeniyet” nasıl bir şey ki, kendi davranışlarında bir türlü görülmüyor.
Bencil, başkalarına karşı kindar, ötekileştirici, kalıp yargılarla dolu bir dünya kurup orada yaşayan bu insan bloku, düşsel bir medeniyet dünyası tarif ederek kendilerini avutuyor. Biri onlara, tarif ettikleri dünyada değil, çelişik bencil, siyasi bağnazlıklar ve çıkarlarla çevrili dünyada yaşadıklarını anlatmalı.
Kısaca, bu insanların tüm yaşantıları seküler ve adil değil. Lakin dindarmış, muhafazakârmış ve buna da sıkı sıkıya bağlıymış gibi rol yaptıkları bir gerçek.
İslamcı (paradigma diyecektim vaz geçtim) kozmopolitizmin bu yaşam tarzı, artık Türkiye’ye zarar veriyor.
Yolsuzluklar kurumsallaştı.
Adaletsizlikler olağan hâle geldi.
Kişisel hakların kıymeti, siyasal iktidarın kurduğu eleme komisyonlarında yerle bir edilip, yenilip yok edildi.
İnsanlara istediğiniz kadar din öğretin, siyasal ideoloji veya siyasi iktidarla eşleşip, bütünleştiğinde, dini ahlak ve vicdan, Allah’ın istediği gibi değil, ideolojinin ve /veya siyasetin daha başka bir deyişle çıkarın hizmetine giriyor.
Dolayısı ile İslam’a kötülüğü kâfirler yapmıyor.
Dinsizler de yapmıyor.
Ateistler kesinlikle yapmıyor.
Kim yapıyor?
Hak ve haksızlıklar karşısında susanlar yapıyor. Dini ikiyüzlülüğü, yaşam stratejisi hâline getirenler yapıyor.
İşte bu sebeple laiklik en önemli sigorta. Onu kaldırdınız mı devletin başına tartışılması suç olan bir vesayet atamış oluyorsunuz. Vesayete kim karşı çıkarsa dine ve otoritelere karşı gelmiş oluyor. Böylece siyasal İslam (sistem), size tüm özgürlükleri yasaklıyor gerekçesini de “Allah böyle istiyor” diyerek, herkesin anlayabileceği ve kesinlikle itiraz edemeyeceği bir kararla söylüyor.
Vesayet olmadığı hâlde, mevcut özgürlükler ortamında, kendi başlarına serbest olmalarına rağmen, İslami vesayetçiler, şeriat gelince uyacaklarını söyledikleri hiçbir dini kurala uymuyorlar.
Yolsuzluklar onları üzmüyor.
Ülkenin millî gelirinin yarısını küçük bir azınlığın (yüzde yirmilik kesim) alması, onları rahatsız etmiyor. Dini vicdanları kılını kıpırdatmıyor.
Ülkenin ormanları yağmalanmış, tarım alanları küçülmüş, yabancı ortaklarıyla yerli şirketler doğayı kirletmiş, güzelim kıyılar kapanın elinde kalmış, Türkiye suç örgütlerinin cenneti haline gelmiş hiç umurlarında değil. Onların derdi muhalefet. Olmasaydı ne güzel demokrasi olacaktı.