Terhisine 2 gün kala...

Her ölüm acıdır. Hele bu vatani görev sırasında gerçekleşmişse. Manevi tarafı, yani şehitlikle sonuçlanmışsa üzüntü azalabilir. Yine de ateş düştüğü yeri yakar. Hakkâri'den gelen böylesi bir haber kan bağım olmadığı halde beni mahvetti; "terhisine 2 gün kala şehit edilmişti". Tezkereyi almasına bu kadar kısa süre kalan askeri operasyona götürmek neyin nesi? Bölgede yeterli görevli mi kalmadı? Biz de askerlik yaptık. Her gün bindiğim servisi durdurdum. Personel astsubayına subay hüviyetimi elden teslim ettim. Bitime 15 gün kalmıştı. O güne kadar yaptığım iki çok önemli işi yazabilirim. Benim yedek subaylık dönemimde önce Balmumcu Kışlası'nın tam ortasından geçen yolu dışarı attım. Yandaki bostanın bir bölümünü doldurttum. Yeni yolu açarken İstanbul'un Fen İşleri Müdürü Çetin Kumbasar'la dostluğum sayesinde olayı kotardım. Kanalizasyon, drenaj ve ışıklandırmaya kadar tüm detayları hallettim. Bu arada kışlaya Hamidiye suyu getirdim. Mimarlık ya da mühendislik eğitimi almamıştım. Bütün olayı halleden kişisel çabamdı. Bölge Komutanı Albay Ragıp Cengizoğlu, bir sınıf subayı idi. Yine de tuğgeneralliğe terfi ettirildi. Omuzuna yeni rütbesini taktığı gün bana "bunda senin katkın büyük" deyişini hâlâ unutamam. Merhum tümgeneral bile oldu.

Yakın zamanda, yaptığım bu tip işlerin eğlenceli yanlarını sizlerle paylaşacağım. Vatani görevini bitirmeye 48 saat kala şehit olan asker Orhan İrkarlı'ya döneceğim. Böylelerini bırakın, bavulunu toplasın. Değil çatışmaya gitmek içtimaya bile çıkmasın. Mevsimlik işçi olan anne ve babasına katkıda bulunsun. Olağanüstü şartlar, memleket meselesi tamam da, bu kadarı da fazla. "Kader" deyip vicdanları rahatlatmak mümkün mü? Her ne kadar Erdoğan "askerlik yan pala yatma yeri değildir" dese bile...

Ajan senaristler

Biraz tarih bilgisi olanlar dinlemelerin atasının Çinliler olduğunu bilirler. Özel ulaklar ve güvercin postaları bu işin araçlarıydı. O zamanlar böcekleri devletin en üst kademesine yerleştirme imkanı yoktu. Çünkü icat edilmemişlerdi.

Muhteşem Yüzyıl dizisini hatırlayın. Padişahından cariyesine kulak yöntemi revaçtaydı. Mimar Sinan ve ekibinin bu işi kolaylaştırmak için "akustik çalışmaları" yaptığını biliyoruz. İspanyol krallarının benzeşen çabaları, Kanuni Sultan Süleyman'ın yanına bile yaklaşamazlar. En önemli isim ise II. Abdülhamit'ti. Sırf dinlemeler için muhaberata özel kadrolar tahsis etti.

Günümüz dizilerine gelince Bodrum Masalı'ndan İçerde'ye kadar herkes birbirinin telekulağı. Paramparça "bu kadarına pes dedirtti". Bir bölümün tamamında kurgu, bunun üstüne monte edilir mi? Dinleyen, dinleyene. Eskiden film tanıtımlarında "aşk, ihtiras, entrika" sloganları duyulurdu. Şimdilerde bunlara "dinleme" eklenecek galiba. Senaristlere sesleniyorum; "Siz başka şey bilmez misiniz?"

Dünyadaki bir araştırmanın sonucunu hatırlayınca fazla kızamıyorum. Hesap etmişler, bugüne kadar çevrilen film ve dizilerde kullanılan toplam senaryo sayısı ancak 600'ü buluyor. Bunların 180'i William Shakespeare'in. Ünlü Bernard Shaw bile onun senaryosunu yürütüp milleti uyutmuş. Bir tanesi Hırçın Kız. Türkiye'den de bir "takla attırma"yı hatırlatalım; "Şen Mahalle". Romeo ve Juliet'in iki düşman ailesi bunda da var. Bir tarafta ayıcılar, diğer yanda kalaycılar!

Kafa göz yarıyor

Televizyonlardaki haber spikerliği önemlidir. Hep derim ya bu iş için "Sadece güzel göz yetmez". Ekrana sürülecek yüzlere özel eğitim şart. TRT dışında çaba gösteren yok. Kimi özel kuruluşlarda Türkçeyi katledenlerin sayısı hayli arttı. Bunun en tipik örneği; "Nevşin Mengü." Heceleri ağzının içinde yuvarlıyor. "Genizden konuşmaları" felaket ötesi. Ne dediği anlaşılmıyor. Hani "Adalardaki göçmenlerin bir kısmı Ankara'ya yollanacak" dedikten sonra "Pardon ana karaya" şeklindeki düzeltmesi büyük arızaların yanında hafif kaldı. Ya da "Yanına kar kalıyor"u doğa olayı gibi vurgulamasını üzüntüyle dinliyoruz. Uzman konukları konuşturmaması, dinleme alışkanlığı olmamasından. Nevşin'in yerinde olsak dayanıklılığa dayalı sporlarla uğraşmazdık. Asıl hedefi diksiyon dersleri olmalı. Sakın "bu adam bana taktı" ön yargısına kapılmasın. Kendi yayınlarını oturup tekrar izlerse gerçeği yakalayacaktır. Tavsiyelere uyduğu gün başarı kendiliğinden gelir. Küçük bir uyarı da Saynur Özgentürk'e. Genizden konuşanlardan biri de o.

Yazarın Diğer Yazıları