Teröre kurban edilen devlet aklı

Devlet aklına, büyük millet olma istidadına ne oldu ki, bugünlere geldik... Çeyrek asrı aşkın bir süredir mücadele yürütülüyor, fakat bir plan ve program izlenmeden... Başı sonu hesaplamadan icraatlar, operasyonlar yürütülüyor, ancak niçin başladığı ve nasıl sonuçlandığına dair hiçbir rapor yazılamıyor, kamuoyuna ayrıntılı bir hesap verilmiyor.
1935 yılında Başbakan İsmet İnönü tarafından hazırlanan  “Kürt Raporu” nda Diyarbakır başta olmak üzere birçok şehir, Türklük bilincinin oluşturulması için uygun iller olarak anlatılıyor.  “Diyarbakır, kuvvetli Türklük merkezi olmak için tedbirlerimizi kolaylıkla işletebileceğimiz bir olgunluktadır”  cümlesi Saygı Öztürk’ün  “İsmet Paşa’nın Kürt Raporu”  kitabında yer alıyor.
Yabancı devlet ajanlarının diledikleri zaman bölgede ciddi karışıklıklar çıkarabilecek kadar etkili olduklarına da dikkat çekiliyor. Gizli yayınlanan raporda yer alan bütün önerilere katılmam mümkün değil; fakat o günden bugüne doğrusuyla yanlışıyla ciddi hiçbir adım atılmıyor. Güneydoğu Anadolu Projesi bile öyle işleniyor ki sanki Kürtlere yönelik asimilasyon politikası gibi sunuluyor.
İç ve dış düşmanlarımız, bizi defalarca tuzağına düşürdükleri oyunu bir kez daha sahneliyor. Ancak hatalardan ders almayan yönetimler yine seyrediyor. Böyle giderse korkarım ki, kendilerinin türlü komplolarla, provokasyonlarla çıkardıkları kavgada hakemlik yapmaya dahi yelteneceklerdir.  Memleketin doğusuyla batısını birleştirecek en kuvvetli harç dindir. Bugün bunu söylemekte bile çekingen davranıyorsak, hangi tedbiri kararlılıkla alabileceğiz. Sorunların temelinin cahillikten kaynaklandığını belirtiyoruz ama en büyük kaynaşma vesilesi olan dini kenara bırakarak ancak yüksek seviyede tahsil almış kişilerin ikna edilebileceği  “vatandaşlık”  vurgusuyla soruna çözüm getirmeye çalışıyoruz. Bunu yeni Anayasa’ya yazsanız dahi insanların kalbine nasıl işleyeceksiniz?
Anadolu insanı teröre karşı çarenin ne olduğunu defalarca gösterdi. Van ve Erciş depremlerinden sonraki yardım kampanyası ile bütün dünyanın gözüne adeta soktu; lakin kendi yöneticilerimiz dahi anlamakta güçlük çekiyor...
Oysa şehirlerinde, evlerinin ve işyerlerinin önünde patlayan bombalar ve düzenlenen suikastlarla halkın güven bunalımı yaşaması gayet doğaldı. Fakat tahriklere kapılmadı, devlet kurumlarının göstermesi gereken sağduyuyu, bizzat kendisi göstererek dosta düşmana ispatladı.
Teröre destek veren kişi ve örgütler Van depreminden sonra yükselen kardeşlik selinin altında kaldılar. Kardeşlik duyguları bölücülük kastlarını ezdi geçti. Yetmedi, son birkaç yıldır Kurban Bayramlarının âdeti haline gelen pay dağıtarak selamlaşma azmi bu yıl artarak tekrarlandı.
İnsanımızın verdiği mesaj bellidir. Sadece lafta değil yaşayarak,  “Öldürerek, yıkarak değil, kalpleri kazanarak ve dağılan ocakları tamir ederek bölünmeyi önleyebilirsiniz”  diyen milletimizin sözlerinden niçin ders alınmıyor? Devlet memurları, doktorlar, imamlar vs. hâlâ sürgüne gönderilir gibi Doğu’ya tayin ediliyor. İstekli heyecanlı görevliler yetiştirilemiyor. Bölgede görev alacak olanlara bu heyecan verilemiyor. Giden de bir yılını doldurmadan geri dönmenin planlarını yapıyor.
Cemil Meriç,  “Işık doğudan gelir”  diyor ya, milletimizin yükselişi Doğu’nun birliğinin sağlanmasıyla mümkün olacaktır. Dışarıya ne kadar açılırsak açılalım, içeride dirlik ve düzenini sağlayamayan Türkiye’nin bir ayağı hep aksayacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları