Terörle mücadeleyi kim yürütüyor

Terörle mücadele sürecinde terör örgütünü yalnızlaştırabilmek anlamında kamuoyu desteğini alabilmek ve algıları yönetebilmek, çoğu kez silahlı operasyondan daha önemli sonuçlar doğurabilir. Fakat Türkiye’de en üst düzey devlet yetkilileri tarafından ifade edildiği şekilde terörle mücadele konusunda uzman yetiştirilmemiştir. Buna karşılık terör örgütü Pınarcık ve Başbağlar gibi açıkça işlediğini itiraf ettiği katliamlara rağmen bölge insanından önemli ölçüde destek almayı başarmaktadır.
Bir yanda sistemsiz, uzun vadeli program içermeyen, dönemin şartlarına ve ani gelişen durumlara göre değişen bir devlet politikası, öte yanda tecrübelerini her dönem daha üst seviyeye taşıyabilen bir örgüt taktiği ve propagandası sözkonusudur. Devlet, diplomatik alanda  “uyuşturucu kaçakçısı”  ve  “terör örgütü”  olarak kabul ettirmekte kaydettiği başarıyı uluslararası adalet kurumları nezdinde tekrarlayamamıştır. Görevini suistimal eden güvenlik güçleri yüzünden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden (AİHM) Türkiye aleyhine çıkan kararlar, devletin tamamına mâl edilirken terör örgütünün  “Sivillere saldırmıyoruz”  tezini çürütecek mahkeme kararları bile derlenip yayınlanmamaktadır.
Ülkemizde istikrarı bozmak isteyen yabancı istihbarat örgütleri, terör zeminini yumuşak karnımız olarak rahatça kullanılabilmektedir. Örgüte ülkesinde çalışma ve propaganda fırsatı veren herhangi bir devlet, Türkiye’yi diplomatik tavizler vermeye zorlayabilmektedir. Oysa iyi yönetilebilecek bir stratejiyle, teröre destek veren ülkeler üzerinde Türkiye’nin inisiyatifi ele geçirmesi de mümkündür. Abdullah Öcalan dahil onlarca örgüt yöneticisi ABD - İsrail haricindeki ülkelerin kendilerine nasıl destek verdiğini itiraf etmektedir. Öcalan’ı ülkelerinden çıkarmak zorunda kalan Suriye, Rusya, Yunanistan ve İtalya’ya karşı yürütülen diplomatik mücadele sürdürülememiştir. Terör örgütlerine destek veren devletlere, bir gün kendi ülkelerinin de terör saldırılarına maruz kalabilecekleri örnekleriyle anlatılabilirdi! 


Terör kronolojisi yetmez!
Son çeyrek asırda, hangi taktik ve stratejiler doğrultusunda askeri operasyon ve sivil uygulamalar gerçekleştirilmiştir, biliniyor mu? 1990’lı yılların ilk yarısında terörün finansal kaynaklarını kesmek amacıyla, teröre kendi diliyle karşılık verilmesi anlayışı geliştirilmişti. Süleyman Demirel’in ifadesi ile  “devlet rutin dışına”  çıkmıştı. Başarılı sayılabilecek operasyonlar yapılsa da yaranın üzeri örtülmemişti ve üstelik açık yaranın iyileşmesi için antibiyotik tedavisi uygulanmamıştı. Yaklaşık 3 bin köy boşaltılmıştı. O gün devletten soğutulan insanların çocukları bugün güvenlik güçlerini taşlıyor.
1990’ların ikinci yarısında  “alan hakimiyeti” ne dayalı bir mücadeleye ise hangi maksatla niçin geçilmiştir? Vatanın her kilometre karesini korumak için bir asker görevlendirseniz, Ordunun tamamını bu işe ayırsanız yetmeyeceğine göre böyle bir yöntemi kim teklif etti ve nasıl kabul edilebildi, bilmek isterim.
Geçen yıl kurumlar arası koordinasyonu sağlamak, bu alandaki politika ve uygulamaları değerlendirmek amacıyla İçişleri Bakanlığı’na bağlı olarak Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı ve Terörle Mücadele Koordinasyon Kurulu kuruldu. Fakat son düzenleme ile o da Başbakanlığa bağlandı. Birkaç sene öncesine kadar  “Terörle Mücadele Yüksek Kurulu”  da toplanmaktaydı. Şimdi yine Başbakanlık bünyesinde Terörle Mücadele Yüksek Kurulu Başkanlığı oluşturuldu. Peki bunların hepsi çalışıyor mu!
2006 yılında da “Terörle Mücadele Özel Temsilcisi”  gibi bir makam oluşturulmuş ve başına emekli Orgeneral Edip Başer getirilmişti; fakat 9 ay görevde kalabildi. Sonra devreye MİT girdi. Bir açılım projesi hazırladı. Cumhurbaşkanı’nın da katıldığı MGK toplantısında bu görev İçişleri Bakanlığına verildi. Ancak “açılım” sürecine bir isim dahi konulmamıştı.
Terörle mücadelenin güvenlik - istihbarat ve dış politik boyutlarında kısmen bir devlet aklından bahsedilse de mücadelenin sosyal, psikolojik, kültürel, ekonomik, coğrafi, antropolojik, dini/mezhebi ... vs. yönlerinde süreklilik gösteren özgün bir politika oluşturulamadığı gibi bu tecrübeyi hangi devlet kurumlarının taşıyacağı ve geliştireceği dahi tartışmalıdır. Zaten yabancı referanslarla kurgulanan bir terörle mücadele stratejisinin başarılı olması da mümkün değildir.

Yazarın Diğer Yazıları