Terörü bitirmenin tek yolu var...

Terörü bitirmenin tek yolu var...
Yılanı ezmekTeröristbaşı Abdullah Öcalan, hapis yattığı İmralı'dan, kardeşi aracılığıyla haber yollamış:

"6 ayda bu sorunu çözeriz. Bu kör bir savaştır. Artık bu kan, gözyaşı dursun. Bu ölümler nedeniyle uyuyamıyorum. Bu ölümleri bu ülke hak etmemiştir. Eğer devlet projelere hazırsa biz bunu 6 ayda bitiririz."

Bayram günü bunlar iyi temenniler ama... İnanalım mı?

Açık konuşalım: Yaşanan bunca vahşetten sonra kimse bu lâflara inanmaz!

İktidarın vahim hatası sonucu başlatılan "Açılım süreci" sırasında neler oldu, hepimiz biliyoruz. Devleti yıllarca oyalayıp, Güneydoğu illerinde tüneller açan, hendekler kazan, bombalı tuzaklar hazırlayan bu lânet terör örgütüne artık kim inanır? Belki Kadir inanır! Yani "Âkil adamlar" diye saf halkı inandırmaya çalışan iktidar yandaşları!

Apo "Açılım süreci" fiyaskoyla bittikten sonra şimdi "ikinci açılım sürecini" başlatma çabasında... Anlaşılan, devleti yine tuzağa düşürmek istiyor.

"Kör bile aynı çukura iki kere düşmez!" denir. İktidar partisi de aynı gafı herhalde ikinci defa yapmaz!

Terörden kurtulmanın tek yolu, yılanın başını ezmektir!

Rahmi Turan Sözcü

 

***

 

Müthiş öngörü

Türk Basınının efsane isimlerinden Kemal Kınacı abimiz, telefon mesajında bayram tebrikiyle birlikte Mustafa Kemal Atatürk'ün 17 Aralık 1927 tarihinde, Ankara'da verdiği bir beyanatını göndermiş...

Kemal abimizin "Atamıza rahmet olsun" diyerek gönderdiği Atatürk'ün beyanatı şöyle:

"Biz tekke ve zaviyeleri din düşmanı olduğumuz için değil, bilakis bu tip yapılar din ve devlet düşmanı oldukları, Selçuklu ve Osmanlı'yı batırdığı için yasakladık.

Çok değil yüzyıla kalmadan eğer bu sözlerime dikkat etmezseniz göreceksiniz ki, bazı kişiler bazı cemaatlerle bir araya gelerek bizlerin din düşmanı olduğunu öne sürecek, sizlerin oyunu alarak başa geçecek, ama sıra devleti bölüşmeye geldiğinde birbirlerine düşeceklerdir.

Ayrıca unutmayalım ki o gün geldiğinde her bir taraf diğerini dinsizlikle suçlamaktan geri kalmayacaktır."

***

Mustafa Kemal Atatürk'ün tam 89 yıl önceki öngörüsü bugün işte ortada...

Dahası, Türkiye şeyhler ve müritler ülkesi haline geldi...

Maşallah bütün müritler, şeyhleri (!) uçuruyor, onlar da piyasaya yanmaz kefen pazarlıyor...

Dinci iktidarlar, onları oy deposu olarak gördüklerinden devlete sızmalarında, hatta kapıyı açıp buyur etmekte sakınca görmüyorlar...

***

Bunun en büyük örneği iktidarın Fetullahçılarla kol kola girmesiydi...

Adeta koalisyon ortakları olarak iktidara geldiler, kumpaslara göz yumdular, aralarında kavga çıkınca gırtlak gırtlağa birbirlerine girdiler...

Sonuçta Türkiye kanlı bir FETÖ darbe teşebbüsüyle felaketin eşiğinden döndü...

Türkiye'nin böyle bir felaketle yüz yüze gelmesine sebep olan iktidardır...

İktidarın Fetullahçılara tanıdığı olanaklardır...

İktidarlar Mustafa Kemal Atatürk'ün ilke ve devrimlerinden uzaklaştıkça, Türkiye'nin başına bu tip belaların gelmesi kaçınılmazdır...

Türkiye ancak, Mustafa Kemal Atatürk'ün yolunda ilerledikçe aydınlığa, refaha ve yüksek uygarlık düzeyine ulaşacaktır!..

Mehmet Türker Sözcü

 

***

 

İndirin artık tepemizden bu adamları

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, belediyelere kayyum atanması konusunda Ankara'daki Amerikan Büyükelçiliği'nin yaptığı açıklamaya gayet sert cevap verdi, "Türkiye'deki büyükelçilerin vali olmadıklarını" söyledi ve "İşlerini adam gibi yapacaklar" dedi.

Batılı büyükelçilerin içişlerimize müdahaleye kalkışmaları bizde öyle yeni değildir, tâââ 1830'lardan buyana her şeyimize burunlarını sokmuşlar, hatta zamanın başbakanı olan sadrazamları bile değiştirtecek güce sahip olmuşlardır.

(...)

Sultan Abdülmecid zamanında İngiltere'nin İstanbul'daki büyükelçisi Lord Radcliffe, Fransız dostu olan Sadrazam Âlî Paşa'nın azledilip yerine İngiltere'ye yakınlığı ile bilinen eski sadrazam Mustafa Reşid Paşa'nın tayini için elinden geleni yapmaktadır. Üstelik saraya gider, hükümdara "Bu adamı kov, yerine de bizim sevdiğimiz zâtı getir" deme cesaretini gösterir, talebi yerine getirilir, Âlî Paşa azledilir ve Reşid Paşa sadrazam olur!

 Her şeye musallat oldular

Avrupalı büyükelçiler o devirde sadece siyasî meselelerle uğraşmakla kalmayıp saray mensuplarının hususî hayatlarına, hattâ yaptıkları alışverişlere bile burunlarını sokmaktadırlar. Para sarfetmeye meraklı olan ama parasının hesabını bilmeyen saraylılar masraflarını karşılayabilmek için Galata bankerlerinden yüksek faizle sık sık borç almakta fakat ayaklarını yorganlarına göre uzatmadıkları için borçlarını bir türlü ödeyememektedirler. Alacaklı bankerler işi hukukî yola götürmektense daha kestirme bir iş etmekte, elçiliklere gidip "Saraydaki filânca hanım borcunu ödemiyor, yardım edin" demekte ve alacaklarını elçiliklerin baskısı sayesinde alabilmektedirler.

İş bu kadarla kalsa, yine iyi... Aynı devirde, yani Sultan Abdülmecid zamanında yaşanan ve halk arasında "Küçük Fesli rezaleti" diye bilinen bir hadise vardır ki, İstanbul'daki İngiliz, Fransız ve Rus elçiliklerinin burunlarını hükümdarın hususî hayatına kadar sokmaktan çekinmediklerini gösteren bir skandaldır.

İkinci Meşrutiyet öncesinde Manastır'da yaşanan bir hadisenin ise, dünya diplomasi tarihinde eşi-emsâli yoktur:

Manastır'daki Rus Konsolosu, bir karakolun önünden geçerken kendisine selâm vermediği gerekçesi ile Halim ismindeki nöbetçi neferin üzerine yürür, kırbaçla suratına vurur, izzetinefsi kırılan Halim de tüfeğini ateşleyip küstah konsolosu yere serer...

Sonra ne olur bilir misiniz? İşin içine İstanbul'daki elçilikler karışır, neferin cezalandırılmasını isterler ve Manastır'da alelâcele toplanan askeri mahkeme hem Halim'in, hem de hadise sırasında karakolun dışında bulunan bir diğer askerin idamlarına karar verir! Halim'in suçu "cinayet", öteki neferin kabahati de bu cinayete mâni olmamaktır ve cezalar Ruslar'ın gönlünü almak için hemen infaz edilir!

Diplomasi tarihimizin belki de ilk şehidleri olan ama artık hatırlamadığımız Halim ile ismini bilmediğimiz diğer neferin idamlarında bulunan Kâzım Karabekir ve Enver Paşalar, hadiseyi hatıralarında anlatırken, gözyaşlarını tutamadıklarını yazmaktadırlar.

 Bu açıklama başlangıç olmalı

Yabancı diplomatların yüzelli küsur sene öncesine dayanan bu âdetleri, yani Türkiye'yi "parya" gibi görme merakları hâlâ devam ediyor...

Ama böyle davranmalarında bizim de çok kabahatimiz var, zira asırlardır yüz veriyoruz! Atacağımız her önemli adım öncesinde "Böyle yaparsak Amerika ne der?", "Bilmem kimi gücendirir miyiz?" yahut "Avrupa ne isterse yapalım da bu sayede tam bir demokrasiye geçelim" gibisinden eziklik yaşarsak, adamların tepemize çıkmalarının kapısını açmış oluruz ve kapı zaten çoktandır açık!..

Murat Bardakçı Habertürk

 

***

 

En güzel bayram mesajı:

 

Akl-ı Atatürk dileğiyle...

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bu yana en sıkıntılı dönemini yaşıyor.

Mehmetçik ülke dışında aktif operasyonda...

İçeride, bir değil birkaç terör örgütüyle mücadele edilmeye çalışılıyor.

Ülkem, Türkiye'm için dileğim hem dışarıda hem de içerideki bu mücadelelerde "akl-ı selim" içinde hareket edilmesi...

Eğer, AKP'nin pek sevdiği "yerli ve milli" söylemek gerekirse... Türkiye'yi kurtaracak olan "kurucu ayarlar"dır. O yüzden bu bayram ülkem için "akl-ı Atatürk" diliyorum...

Zeynep Gürcanlı Sözcü

 

***
 

"FETÖ"cü olmak ya da olmamak;

Hakimler o ince çizgiyi nasıl ayıracak?

Fetullah örgütünün görünen yüzü var, bir de perde arkasında kalan, kendini gizleyen kısmı.. 15 Temmuz darbe girişimi gözle görünen kısmıydı..

O generalleri, o albayları, o binbaşıları..

Halkın üzerine silah sıkanları gördük.. Hepsi yakalandı..

*

FETÖ denen örgütü yöneten imamlar, ağabeyler, ablalar da yakalanıyor.. Onlar konusunda da tartışma yok, kuşku yok..

FETÖ'nün polis kanadı da somut.. Darbeyi destekleyen emniyet amirleri, insanlara türlü tezgâhı kuran polis müdürleri, istihbaratçılar da belli..

Siyasi cinayetlere seyirci kalan polisleri de tanıyoruz, biliyoruz..

Yargı kanadı zaten isim isim ortada..

Savcılık değil eşkıyalık yapmışlar..

Hakimlik değil cellatlık yapmışlar..

Bürokrasi kanadı da somut.. TÜBİTAK'ı, Adli Tıp'ı, GATA'yı ele geçirip sahte raporlar verenler de.. TİB'e yerleşip insanların mahremine ulaşanlar da belli..

Hepsi paçayı ele verdi..

Fetullah adına devlete yerleşip suç işleyenlerin söyleyecek sözü yok.. Suçları sabit!.

Bir de telefonuna 'bylock' programını indirip emir alanlar var.. Onların da örgüt üyeliği somut..

*

Peki gerisi!.. Fetullah'la ilişkisi olan herkes terör örgütü üyesi olmaktan yargılanacak mı?

Mesela, Fetullah'ın okulunda okuyan..

Mesela, Cemaat'in yardımıyla öğretmen olan..

Mesela, Cemaat'e himmet parası veren.. Ölçü ne?

*

İktidar şöyle bir ölçü koydu..

17/25 Aralık'tan sonra Cemaat'le ilişkisini sürdüren herkesi FETÖ kapsamına aldı..

Mantığı ne?

Şu.. İktidar diyor ki; 17/25 Aralık  da darbe girişimiydi, 15 Temmuz askeri kalkışmanın işaret fişeğiydi..

17 Temmuz hukuk darbesiydi, başarılı olamayınca askeri darbe geldi.. İkisi de püskürtüldü..

Bu sebeple FETÖ'de milat 17/25 Aralık.. Mantıklı mı?

Evet.. Böyle bir çizgi çizmenin hukuki dayanağı  var mı?

Soru işareti..

Yani 16 Aralık FETÖ'cüleri suçsuz..

26 Aralık FETÖ'cüleri suçlu..

Savcılar, hakimler bu ince çizgiyi nasıl çizecekler bilmiyorum..

Mehmet Tezkan Milliyet

 

***

 

Asgari ücret unutulmasın

Asgari ücretliyi ekimde vergi sürprizi bekliyor. Eğer hükümet bu ayın sununa dek gerekli düzenlemeyi gerçekleştirmezse asgari ücret ekimde 70 lira azalacak.

Bu ücretle çalışan yaklaşık 6 milyon işçi ekimde bir üst vergi dilimine girecek.

Hükümet yılbaşında verdiği sözü yerine getirmezse ekim ayından itibaren 70 lira daha fazla vergi kesilerek net ücret 1300 liradan 1230 liraya gerileyecek. Geçen yılın aralık ayında hükümet ve işçi tarafının uzlaşısı ile asgari ücret net 1300 lira olarak saptanmıştı. İşçinin olumlu karşıladığı yeni ücret, sekiz ayda satın alma gücünü yitirmeye başladı. Aşınmadan ötürü 1380 liralık açlık sınırının altında kaldı. Emekçiler verilen sözün yerine getirilmesini bekliyor. Ancak hâlâ bir girişimde bulunulmamasından da kaygılanıyorlar.

 Aslında vergi dilimi artışlarından olumsuz etkilenmemesi için tüm çalışanları içerecek yeni düzenlemenin yapılması kaçınılmaz. Herkes kazancı oranında vergi ödemeli.

Yalçın Bayer Hürriyet

 

***

 

Doğru söze ne denir!

OHAL döneminde yazısız bir kural oluştu:

Canınızı sıkan birini, rahatlıkla "terörist" olmakla suçlayabilirsiniz. Yaptıklarıyla keyfinizi kaçıran, ülkeyi sevme biçimi, sizin sevme biçiminize pek benzemediği için rahatsız olduğunuz herkese, değişik mecralar aracılığıyla terörist demeniz, şu günlerde imkân dahilinde.

Dahası, hem kolay, hem avantajlı bu imtiyazlı hakkı kullanmanın koşulu tek:

OHAL'e karar veren, süresine, sertlik derecesine, yaygınlığına, kimin düşman kimin dost olduğuna dair bütün kriterleri tek başına elinde tutan iktidara yakın durmak. (Siz buna "milli irade" üyesi olmak da diyebilirsiniz.)

Bir "milli irade" azası olarak, rejim partisiyle aynı hatta hizalandığınız müddetçe, meşrebinize göre zaten çeşit çeşit "ekmeğini yediğiniz" bu duruşun güncel nimetlerinden yararlanmanız da kolaylaşır.

Çiğdem Toker Cumhuriyet

kar-med.jpg

Ergin Asyalı Sözcü