Teşhis de yanlış, tedavi de!

Sebepleri ne olursa olsun özellikle batıda yaşayanların zihinlerinde “bölünmüşlük” algısı yükseldi. Sorunlara salt siyasi nazarla bakanların teşhis de olduğu gibi tedavide de anlaşmaları zor.
Baştan sona, her yönüyle ve her safhasıyla yanlış yürütülen bir terörle mücadele metodunu düzeltmeye neresinden başlayacağımıza dahi karar vermekte zorlanıyoruz.
Adı Yanlış: Adına “Kürt sorunu” dedikten sonra bu sorunu kim çözecek. Milli birlik ve beraberlik deyip Türk - Kürt kardeşliğinden dem vururken Kürt kardeşini sorun olarak tanımlarsan kiminle hangi konuyu konuşacaksın. Aynı durum “Alevilerin ifade sorunu” için de geçerlidir.
Teşhis yanlış: Cumhuriyet’in kurulduğu dönemlerde Anadolu’nun her yöresinden yükselen isyan dalgaları yerel iktidar ve hakimiyet alanlarının paylaşılamamasından kaynaklanıyordu. Merkezi hükümet, mahalli otoriteleri itaate ve vergi ödemeye zorlarken onların inançlarını ve yaşayışlarını da tanzim etmeye kalktı. Bu noktada siyasi, etnik ve dini tabanı olmayan bir meczubun liderliğinde basit bir provokasyon olan Menemen hadisesini bir yana bırakırsak, Anzavur, Afyon, Bolu, Düzce, Bozkır, Konya, Zile, Yozgat ve Çerkez Ethem kalkışmalarının Cemil Çeto, Koçgiri, Ağrı, Milli Aşireti, Dersim ve Şeyh Sait isyanlarından ne farkı vardır. Ki birisine Kürt veya Alevi ayaklanmaları diyoruz ama diğerlerine falanca-filanca ayaklanmaları demiyoruz! Hepsi yeni devletten kendilerine ayrıcalıklı bir statü ve vergi muafiyeti isteyen, çoğu kez de düzensiz ve disiplinsiz hükümet güçlerinin suistimallerine karşı geliştirilen isyanlardır.
Strateji yanlış: Amerika’nın Vietnam’da ve İsrail’in Filistin’de geliştirdiği terörle mücadele (özel harp) yöntemlerini kullanırsanız, kendi ülkenizde işgalci konumuna düşersiniz. Halbuki mevcut taktik ve stratejiler işgal edilen ülkelere yönelik hazırlanmıştır. İlker Başbuğ’un da itiraf ettiği gibi Türkiye’nin terörle mücadele konusunda yetişmiş tek bir uzmanı yoktur. Başbakan Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün terörle mücadele konusunda yetkin bir danışmanı var mı acaba?
Taktik yanlış: “Terörle mücadele” ile “teröristle mücadele” kavramlarının farkına son birkaç yıldır varabildik. Sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel, dini, etnografik, coğrafi... vs. bir çok yönden yürütülmesi gereken mücadelenin sadece güvenlik boyutuna ağırlık verildi. O da yanlış kaynaklar referans alındığı için daha ciddi sorunlar üretti...
Tedavi yanlış ve yetersiz: Sorunlarının çözümü için devlete mektup gönderenlerin hapse atılmasının izahı mümkün değildir. İstanbul ve Ankara’da oturup, doğuya ve güneydoğuya uğramayan, işyeri açmayan, okul kurmayan, şube ve teşkilat açmayanların da bu konuda zaten söz söylemeye hakkı yoktur. Yıllardır sürgün bölgesi olarak kullandıkları yörelere şimdi ayak basmaktan korkuyorlar. Batı illerinde sözümona sorundan dertlenen ticaret ve sanayi odaları ile işadamlarını sahada görmek istiyoruz. İşadamlarını toplayın ve bir vesile ayarlayarak bölgeyi gezin ve halkın derdini dinleyin, biz de samimiyetinize inanalım.
Son sözüm de İmralı ile müzakere yürütenlere. Evet, devlet mekanizması Öcalan üzerinden bölge insanını maniple etme konusunda ciddi bir tecrübe kazandı. Eylemleri istediği zaman başlatıp istediği zaman bitirebiliyor. Ancak burada bir risk var. Müzakereler Öcalan’ın İmralı’dan çıkarılması ekseninde yürütüldüğü için PKK’nın sertlik yanlısı elebaşıları sözde liderini serbest bırakmak amacıyla, belki de çözümsüzlüğü sürdürmek niyetiyle özerklik türü provokasyon ve saldırıları sürdürürse süreci nasıl yöneteceksiniz? İnisiyatif kimin elinde? Oysa müzakerelerin asıl muhatabı DTP olmalıydı. Aksi takdirde sorumluluk almayacak kişi ve kesimlerle nereye kadar gidilebilir?

Yazarın Diğer Yazıları