Tosuncuğu "çiftlik"ten kim kaçırdı?..

Ezik, bezgin, "sessiz sedasız" ve "sefalet içinde" bir garip çocuk... Hababam Sınıfı'na girmeye kalksa, "Şaban"a sıra gelmez belli ki!..

Yüzüne bakarsanız; tombalak yanaklarında saklanmış tuhaf masumiyetler var gibi duruyor...

Çocuksu bir surat, kocaman hantal bir cüsse ve sinsiliğe çelme takacak kadar hem muzip, hem şaşkın ve hem de ürkek mi ürkek bakışlar...

Daha dört yıl öncesine kadar Bursa'da, iki eğlence mekanının ortak kullandığı bir bulaşıkhanede karın tokluğuna çalışıyormuş bu çocuk!.. O dönemdeki patronu Yusuf Sabahyıldızı'nın "bulaşıkçı"yla ilgili anlattıkları gerçekten şaşkınlık uyandırıyor;

"Çalışkan, uyumlu ve sessizdi... Tosuncuk lakaplı bir arkadaşımızdı... İlk başladığında çorabının üzerine giydiği terliklerle işe gelip gidiyordu!.. Çok üzüldük, yardım ettik. Kaldığı evin kirasını da çalışan arkadaşları aralarında topladığı para ile ödedi... İçine kapanık gariban bir insanın böyle bir dolandırıcılık olayına girmesine akıl sır erdiremiyorum."

İşte, hiçbir işte dikiş tutturamamış 1991 doğumlu, Bursalı Mehmet Aydın adlı bu genç "çiftlikbank" denilen sanal "saadet zinciri" üzerinden 80 bini aşkın yurttaşı en az 530 milyon TL dolandırmakla suçlanıyor...

Bu çocuğa devletin "210 bin TL hibe kredisi" vermesi, çiftliğini siyaset ve devlet temsilcilerinin katılımıyla, hem de "tekbir"le, dualarla açması bir yana, asıl mesele ısrarla gözardı ediliyor sanki!..

Bu ülkede, cahil, gariban, yoksul, çaresiz ve sahipsiz binlerce insanın nüfus kağıtları üzerinden şirketler kurarak büyük dolandırıcılıklar yapanlarla ilişkisi mi var bu çocuğun?..

Ya da nüfus kağıtlarını bir kaç bin lira uğruna dolandırıcılara teslim eden işsiz güçsüz insanlarla iş birliğine mi girdi bu uyanık?..

İşte tüm bunlardan da yola çıkarak sormak lazım; 4 yıl önce Bursa'da "bulaşıkçı"lık yapan biri -on binlerce insanı kolaylıkla dolandırabiliyorsa- bu çocuk, karanlık tezgahın içinde figürandan başka bir şey olabilir mi?..

Savcılar araştırıyor mu acaba; gerçekten kim var bu "çiftlikbank" numarasının ardında?.. Asıl patron ya da patronlar kim, siyasetçilere ve yakınlarına uzanıyor mu bu "organize işler" tezgahı?..

Kim kullandı bu eski "bulaşıkçı" tosuncuğu?.. Kimler böylesine büyük ve sinsi bir vurguna alet etti ve de kimler kaçırdı onu, tam da -sözde batış- sırasında yurt dışına?..

Velhasıl, yandaş medyanın sürekli manşetlerde pohpohladığı bu sahte çiftliğin "asıl" çobanı ortaya çıkartılacak mı, yoksa dolandırılan saf zavallılar gibi, kamuoyu da gerçek failler konusunda uyutulacak mı?..

***

Pekşen'in ürkütücü soruları!..

CHP Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen günlerdir adeta kendini paralıyor; demokrasiyi ve seçim güvenliğini ilgilendiren yaşamsal sorular soruyor!..

Her fırsatta, her ortamda ve her televizyon kanalında bıkmadan-usanmadan aynı soruları yöneltiyor Pekşen... Diyor ki;

"- Kayıp olduğu açıklanan 107 bin silahı neden toplatmadınız?..

- 2 milyon 537 bin ölü seçmeni neden dirilttiniz?..

- Hiç olmayan seçmenleri nasıl ihdas ettiniz?..

- Kullanılacak olandan çok fazla, (500 milyon adet) seçim zarfını neden bastırdınız?..

- Oy pusulaları neden mühürsüz?.."

Ülkenin cumhurbaşkanına, başbakanına, İçişleri Bakanı'na, Yüksek Seçim Kurulu Başkanı'na, velhasıl topyekûn devlete soruyor bu soruları Pekşen...

Bunlar öyle dehşet verici sorular ki; bir başka ülkede olsa savcılar derhal harekete geçer, gündem de allak bullak olur ama nafile!..

Çünkü neredeyse her şeyin artık mübah sayıldığı AKP Türkiye'sinde, cevap niyetine kimseden tık yok!..

Herkes başını kuma gömercesine susuyor ve adeta suçlu psikolojisiyle sırtını dönüyor bu ürkütücü sorulara...

Hiç kuşkunuz olmasın; her şey bu kadar da zıvanadan çıkamaz ve çıkmamalıdır bu ülkede...

Haluk Pekşen de sakın ola bırakmamalıdır bu sarsıcı soruların peşini...

Çünkü kayıp silahların her gün zaten "asayiş" olaylarında patladığı bir ülkede, hiç kuşkunuz olmasın fazladan basılan seçim zarfları da eninde sonunda balon gibi patlar ve içindeki rezaletler bir bir dökülüverir ortaya... Yeter ki kuşkuların üzerine cesaretle gidilebilsin...

***

Akşener'in sandık resti!..

Son referandumun ardından memlekette hiç kimseye, hiçbir kuruma güven kalmadı artık...

Çünkü demokrasiyi yeşertecek olan "sandık"la ilgili bile büyük kuşkular oluşunca tüm umutlar yıkılıyor, toplum ne yazık ki şaşkın ve çaresiz kalıyor...

Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) tam da bu endişeli ortamda, kullanılacak olandan çok daha fazla seçim zarfı bastırması muhalefeti iyice kaygılandırırken, halk arasında da seçimlere "hile" karıştırılacağı konusundaki söylentiler büyüyor...

Geçtiğimiz günlerde İstanbul-Beşiktaş'ta, yurttaşların sorunlarını dinleyen İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener de seçmenler arasındaki sandık paniğini görmüş olmalı ki, büyüyen endişelere neşter vururcasına, hilecilere rest çekercesine meydan okudu... Dedi ki Akşener;

"Sandıklara elini uzatan farelerin vallahi tallahi ellerini kırarım... Çünkü seçim sandığı bir devletin namusudur. Oraya el uzatana gereğinin yapılması farzdır, vaciptir..."

Akşener sandığa sahip çıkacaklarını söylüyor... Peki; daha son genel seçimlerde binlerce sandıkta tek "görevli" bile bulunduramayan CHP, MHP ve HDP ile diğer muhalefet partileri şimdiden teyakkuza geçmeyi düşünüyorlar mı acaba?..

Tüm muhalefetin, tıpkı Akşener gibi sandık güvenliği ve seçim hilelerine karşı önlem alması, kadro oluşturması, tepkisini yükseltmesi ve kitleleri uyarması kaçınılmaz değil mi?..

Ancak hiç kimse şu gerçeği de sakın ola unutmasın; bu ülkeye, cumhuriyete, seçimlere, geleceğe sahip çıkmanın tek yolu eğitimli, bilinçli ve kararlı kadrolarla sandığa militanca sahip çıkmaktan geçiyor...

Herkes anımsamalı referandumda sandığa silahla gelen milletvekillerini, seçim görevlilerini tehdit ederek tartaklayan yandaşları, mühürsüz zarf skandallarını, topluca oy kullanma rezaletlerini ve şaibeli tutanak sonuçlarını...

Sandık hileleriyle demokrasinin elini kıranlara karşı, seçim zamanı eli kolu bağlı oturmak gaflet ve dalaletten öte, çok daha ürkütücü sonuçlar doğurur ki, yazık olur bu güzelim memlekete!..

Yazarın Diğer Yazıları