Turizm girdileri üzerine

Uzun yıllardan bu yana ısrarla iddia ettiğim ve uygulanması halinde ülke turizm girdilerinin ciddi şekilde artacağını söylediğim, “turistlerin kendi ülke paraları ile turizm harcaması yapabilmelerinin önündeki engeller kaldırılmalı”  konusuna yeniden değinme mecburiyeti doğdu. 2000 yılından itibaren özellikle Antalya bölgesinin Rusya pazarının gözdesi olması ve Antalyalı turizmcilerin bölgenin tanıtımı konusunda tüm fuarlarda Antalya ismi ile tanıtım yapmaları, bu bölgenin yıldızının parlamasına neden oldu.
Alt yapı ve diğer etkenlerle beraber düşünüldüğünde bu hızlı gelişme çevresel etkilerini kısa sürede gösterdi. Bugün Antalya bölgesinde binlerce turizm tesisi sektörden payını almak için bir şekilde mücadele ediyor. Ama sorunun kaynağını  “turizm ve kültür konusunda devlet politikamızın olmaması”  oluşturuyor. Burada iş yine hükümet edenlerimize düşüyor, şöyle ki; Türkiye’nin turizm bölgelerini İstanbul, Antalya, Muğla, Aydın ve Nevşehir olarak belirleyip, bu bölgelerin turizm potansiyellerini harekete geçirecek olan  “yatırım projelerinin devlet tarafından belirlenmesi” en önemli noktayı oluşturuyor.
Bölgelerin potansiyellerinin harekete geçirilmesini sadece yatırımcıdan beklediğinizde, yatırımcılar idealizme değil karlılığa önem verdiklerinden, hiçbir zaman beklendiği şekilde bir turizm hareketi oluşamıyor. Bütün yatırımların ortak özelliği yapılmış diğer yatırımların biraz değiştirilerek kopyalanması mantığına göre yapılıyor. Bu da turizm faaliyetlerinin çeşitlenmesinin önündeki en büyük engelin yine  “yatırımcı sıfatındaki” insanlardan oluşturulmasına neden oluyor.
Ülkemize turist olarak gelen yabancı ülke vatandaşlarının hiçbirisi kendi kafalarına göre “haydi bu senede Türkiye’ye gidelim”  diyerek ülkemize gelmiyor. Bunun arkasında bir organizasyon bu organizasyonun arkasında da Türkiye’nin o ülkelerle yapmış olduğu ticari ilişkiler bulunuyor. Türkiye ile hiçbir ticari ilişkisi olmayan bir ülkeden ülkemizi gezip görmek için kimse gelmiyor. Dolayısı ile hükümet edenlerimizin biraz ellerini çabuk tutup, nasıl Rusya ile bir anlaşma ile vize konusu çözüldü ise yine başka bir düzenleme ile özellikle ülkemize belli bir sayının üzerinde turist gönderen ülkelerin milli paralarının ülkemizde konvertible hale getirilmesi, hem turist sayısını artıracak hem de o ülkelerden gelen turistlerin yapacakları harcama miktarlarını daha da yükselecektir. Devletimizin bu konuda değişikliğe gitmemesi ülkemizi ziyaret eden ve kendi parasını banka da ve diğer noktalarda değiştiremeyen insanların, yüksek komisyonlar ödeyerek paralarını kayıt dışı olarak değiştirmelerine neden olmaktadır. Bu da ülke ekonomimize katkı sağlaması gereken faaliyetlerin, yasal eksiklikler ve uygulamadaki hatalar nedeni ile belli çıkar odaklarına katkı sağlamaktadır.  Milli gelirimizin yüzde beşlik bir kısmını oluşturduğu söylenen  “turizm gelirlerinin” bir düzenleme ile artması mümkünken, bu yanlışta ısrar etmenin bir anlamı yoktur. Bölgesinde lider ülke olma idealindeki bir Türkiye de bütün komşu ülkelerin paraları konvertible olmalıdır, bu hem ticarete hem de turizme büyük bir canlılık getirecektir. Eğer bu düşüncenin doğruluğunu kanıtlamak istiyorsanız, bir sene boyunca İstanbul’u pilot bölge seçip tüm ülke paralarını konvertible ilan ettiğinizde sonucu göreceksiniz.
2013 yılının tüm Türk ve Müslüman dünyasına barış, huzur ve mutluluk getirmesi dileklerimle
Yeni Yılınız Kutlu Olsun.

Yazarın Diğer Yazıları