Turizm ile kaybettiklerimiz

Yazının başlığına bakıp “Kamuran ÖZGEN de hep olaylara olumsuz bakıyor” diyebilirsiniz. Fakat yaptığım yorumlar uzunca süredir içerisinde olduğum Turizm Sektörünü birebir tanımamdan kaynaklanmaktadır.
Turizm ile ilgisi olmayan insanlarımıza “Turizm ile neleri kaybettik?” diye bir soru yöneltsek, eminim çoğunluk “Turizmle kaybedilir mi, o bacasız fabrika, ekonomimizin lokomotifi, milyonlarca insanın iş kapısı” gibi yanıtlar verecektir. Yanıtı bu olan insanlarımızın sayısının çok yüksek olması, yıllardan bu yana yapılan turizm sektörü konusundaki “toplum mühendisliğinin” amacına ulaştığını gösteriyor.
Toplum mühendisliği diyorum, çünkü daha önce Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın tüm vatandaşlara kullanım hakkı verdiği sahillerimiz, koylarımız, ormanlarımız, dağlarımız, ovalarımız, nehirlerimiz, plajlarımız, yaylalarımız “Turizm Yatırım Kanunu” ile önce yerli daha sonra da “özelleştirme furyası” ile yabancı kartellere peşkeş çekildi.
Denizden içeriye doğru 100 metrelik alan halkın kullanımına açık iken, şu anda sahile hangi işletme yakın ise sanki o işletmenin malı imiş gibi bir uygulama ile karşı karşıyayız. Tatil Köyünün önündeki plajda güneşlenmek istediğinizde hemen işletmenin “özel güvenlik görevlileri” gelip, “Hop arkadaş burası özel mülkiyet buraya giremezsiniz” diye sizi uyarır. Tartıştığınız zamanda size ukalaca, “Nereye başvuracaksan başvur” diye
çıkışacaktır.
 “Bacasız fabrika” olarak putlaştırılan, hakkında hiçbir kötü yorum yapılmayan turizm sektöründe, yorum yapanı hemen “turizm düşmanı” olarak ilan eden ve kendilerini her şeyin üzerinde gören bir güruh yaratıldı. Turizm ülkeye girdiğinden bu yana ülkemiz kaybeder iken bazı birliklerin, derneklerin, odaların ve turizm baronlarının çok paralar kazanmasını da sağlamadı değil.
 “Küreselleşme ile zaten önemli olan ulus devlet modeli değil, bireyi ön plana çıkaran ve topluma bireyciliğin aşılandığı, geçmiş ve mevcut iktidarlarca da desteklenen modeldir”. Bu modele göre “devletin elinde ne varsa satılmalı, devlet üretim yapmamalı, hiçbir işle uğraşmamalı, sektörlere müdahale de bulunmamalı, denetim yapmamalı, özel sektör ne istiyorsa ve bu isteklerinin gerçekleşmesinde bazı yasal engeller varsa, o yasalar hemen yürürlükten kaldırılmalı. Hükümetlerinde yegane görevi, özel sektör ne derse onun yapılması” olarak anlatılmaktadır.
“Küreselleşme Modeline” evet dedikten sonra, yukarıda örneğini verdiğim ve tüm vatandaşların kullanımına Anayasa ile açılmış olan tüm alanların kullanım hakkı devredilmiş olmaktadır. Hem küreselleşmeden yana olup, hem de özel işletmelere peşkeş çekilen plajlarda güneşlenmek ve denize girmek artık bir hayaldir. Her ne kadar Anayasa’da yazsa da artık uygulama da böyle bir hakkınız yok.
Valiliklere ve Yerel Yönetimlere verilen özel haklarla, devlet kendi Anayasası ile çelişen işler yapmaya başladı. Örneğin Anayasal olarak tüm vatandaşların kullanımına açık olması gereken plajlara “giriş ücreti” alınmaya başlandı. Yani Küreselleşme ile birlikte devlet “sosyal devlet olma amacını terk etti ve vatandaşın kullanımına açık olan yerlerden giriş parası almaya başladı”.
İşte “Küreselleşme ve Turizm” ile kaybettiklerimizin birkaçına burada değindik, diğer kaybettiklerimizi de siz bulun lütfen.

Yazarın Diğer Yazıları