Turizm ve güvenlik zafiyeti

Yabancılara yapılacak olan “gayrimenkul satışlarına ilişkin yasa” 2003 yılı Temmuz ayında değiştirildikten sonra, Cumhuriyet dönemi boyunca yabancıların aldıkları gayrimenkul, son beş yıl içerisinde satıldı. Bunun da gerekçesi daima yabancı yatırımcıların ülkeye kaynak aktarmasının önünü açmak olarak açıklandı.
Toprakları satın alan yabancılar ne bir fabrika kurdular ne de satın aldıkları fabrikalardaki işçi sayısını artırdılar. Kârlılık oranı yüksek olan devlet kurumlarını “birkaç yıllık kârı karşılığı satan” zihniyete ülke teslim edildi.
Ülkemizin en güzel tatil bölgelerinin bulunduğu Ege ve Akdeniz sahil şeridindeki yerleşim alanları, yabancılara en çok gayrimenkul satışının yapıldığı yerler sıralamasında ilk sıraları aldılar. Kısa süreli de olsa, zengin olduklarını sanan “bu küçük insanlar” kısa sürede ellerinde avuçlarında ne varsa satıp yedikten sonra, şimdi topraklarını sattıkları yabancıların “ev temizliği, bahçe ve havuz bakımı, bekçilik” gibi işlerini yapmaya başladılar.
Topraklarının elinden gittiğine üzülmedikleri gibi, yabancının onlara verdiği aylığı epeyce bir para sanıp, neredeyse önünde el pençe durur hale geldiler. Merkezi devlet otoritesinin zayıflatıldığı ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına verilmeyen hakların yabancılara verildiği bu süreç, hiç de sonu hayırlı bir süreç olarak görülmemelidir.
Önce toprağını, sonra emeğini, daha sonra da onurunu yabancıya satmakla gurur duyan bir garip kuşakla karşı karşıyayız. Bu kuşakların yetiştireceği diğer kuşakların da nasıl bir kuşak olacağını şimdiden kestirmek zor olmasa gerek.
Yasal değişiklikler ve bazı illerde yasaların bile önüne geçmiş durumda olan “valilik genelgeleri” bu yozlaşmayı ve devlet otoritesini birkaç milyon dolar kazanmak uğruna etkisiz hale getirirken, son üç-dört yıldır denetimsizlik ve yasal boşluklardan dolayı, Türk turizmi büyük bir güvenlik zafiyetiyle karşı karşıya bırakılıyor.
Turizm bölgesi ilan edilmiş olan ve yabancı ülkelerdeki turizm fuarlarında T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından tanıtımı yapılan bu bölgeler, uluslararası kanunlara göre T.C. Devleti’nin o bölgelere gelecek olan yabancı turistlere verdiği bir “teminat” olarak görülüyor.
Yani T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın tanıtım kitapçıklarında adı geçen turizm bölgeleri artık, yabancı tur operatörleri tarafından tatil organizasyonuna dahil edilecek bölgeler olarak algılanıyor. Tatile çıkan turistleri “seyahat sigortası” kapsamına alan sigorta firmaları da, yine gidilen yerin o ülke bakanlığı tarafından turizm alanları içinde olup olmadığına bakıyor.
Asıl sorun ondan sonra başlıyor, bugün sayıları on binleri aşan ve sahibi yabancılar olan “lüks villalar” birçok kayıtlı turizm işletmesinden daha çok para kazanıyor. Fakat işin garibi, hiçbir devlet kurumu çıkıp sen gayrimenkulü haftalık şu kadar paraya kiraya veriyorsun, gel bakayım şu kadar gelir vergisi ödeyeceksin demiyor.
Dalaman Kaymakamlığı’nın uygulamasında olduğu gibi, Dalaman Havaalanı’na D2 Belgesi olmayan hiçbir araç giremezken ve 5.700 YTL para cezasına çarptırılırken, yabancılar kendi özel araçlarıyla havaalanına gelip müşterilerini hiçbir sorgu suale uğramadan almakta ve tekrar getirip bırakmakta.
İşletme statüsünde bile olmayan bu “villalara” kimin geldiğini, ne amaçla geldiğini, nerelere gideceğini ne bilen ne de soran var. Ama işin daha vahimi, bütün bu göz yummaların ve yasal boşluk yaratmanın gerekçesi, “sakın yabancı ülkelerle ilişkilerimiz bozulmasın” diye düşünen Muğla Valiliği tarafından alt birimlere talimat olarak verilmiş.

Yazarın Diğer Yazıları