Turizm, virüsler, keneler ve zehirli örümcekler (2)

Geçen haftaki yazımda da belirttiğim gibi, ülkemizde  “alternatif turizm faaliyetlerini geliştirmek” adına, korkunç bir başıboşluğun da önünün açıldığından ve ülkemizde seyahat eden  “yabancı turistlerin”  kayıtsız bir şekilde istedikleri gibi istedikleri yere gidebildiklerinden ve bunlarla bağlantılı olma olasılığı çok yüksek, bazı garip olayların da ülkemizde meydana gelmeye başladığından söz etmiştim.
Yine daha önce hiç görmediğimiz ve birçok vatandaşımızın hayatını kaybetmesine neden olan ve özellikle de Orta Anadolu Bölgemizdeki illerimizde meydana gelen  “Kongo Kenesi Isırmasına”  bağlı ölümcül olayların da araştırılması gerekmektedir. Bilindiği gibi, bugün artık AIDS virüsünün Afrika’daki insanların gen yapısına uygun olarak geliştirildiği ve bugüne kadar Afrika Kıtası’nda 25 milyon insanın öldüğü ve şu anda 25 milyon Afrikalının da ölümü beklediği araştırmalar sonucunda ortaya çıkmış durumda.
Bizi yönetenlerin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının can ve mal güvenliğini korumak gibi en başta gelen görevlerini unutmamaları ve bu doğrultuda tedbirler almaları gerekmektedir. Yoksa, dün Van Gölü Bölgesinde ortaya çıkan  “kuş gribi” , Orta Anadolu Bölgesinde ortaya çıkan  “Kene Isırmasına”  bağlı ölümcül olaylar ve yine son zamanlarda Ankara ve Kırıkkale civarında görülen ve daha önce yöre insanlarının hiç görmedikleri büyüklükteki  “zehirli örümceklerin” ortaya çıkmasını, “küresel ısınma”  ile bize yutturmaya çalışmayınız.
Bilindiği gibi hem virüsler hem de sözünü ettiğim virüslü kene ve zehirli örümcekler kolaylıkla küçük tüpler içerisinde ülkemize sokulabilir. Bunların ilk denetim noktaları tabii ki havaalanlarıdır, dünya ile bütünleşmenin tek yolunun küreselleşme ve onun politikalarının dayattığı  “özelleştirme” olduğunu her fırsatta dile getiren mevcut hükümet üyeleri, bu düşüncelerine uygun olarak devletin tüm stratejik kurumlarını satarken, bundan havaalanları da nasibini aldı. Kısım kısım belli özel firmalara öncelikle yer hizmetleri daha sonra da  “yap, işlet, devret”  modeli ile ana binalar özel sektöre devredilmeye başlandı.
Herhangi bir Avrupa ülkesine gitmeye karar verdiğinizde, öncelikle gideceğiniz ülkenin Türkiye’deki büyükelçiliğine veya başkonsolosluğuna başvuru yapmanız gerekmektedir. Bu başvuru sürecinde sizin neredeyse tüm soyağacınız, ekonomik durumunuz ve diğer kişisel bilgileriniz didik didik edilir. Başvuru için de yüklüce bir para verirsiniz, daha sonra size bir tarih verirler ve o tarihte vize alırsınız veya alamazsınız, başvuru için ödediğiniz para da geri ödenmez.
Gideceğiniz ülkeye niçin gittiğiniz, ne süre ile gittiğiniz ve nerede kalacağınız ayrıntılı şekilde sorulur. Yanınızda ülkeye götürüp götüremeyeceğiniz bütün maddeler bir liste halinde size bildirilir. Gideceğiniz ülkenin havaalanına indiğinizde, bavullarınız açılır, inceleme sonunda size verilen listedeki getirilmesi yasak maddelerden getirmişseniz, sizi hemen uçağa bindirip geri gönderirler.
Görüldüğü gibi, ülkeler kendi güvenlikleri için önlemlerini daha en baştan, yani vize başvurularının yapıldığı aşamada almaktadırlar. Bizdeki uygulamaya baktığımızda, hiçbir yabancı turist ülkemize gelmeden önce kendi ülkelerindeki ne bir Türk Büyükelçiliğine ne de Türk Konsolosluğuna vize için gitmektedir.
Bu uygulamalara en baştan bir son vermek gerekmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları