Turizmde kartelleşme ve mali kayıplar

Devlete ait o kadar turizm işletmesi “zarar ettikleri gerekçesi” ile kısa sürede elden yok pahasına çıkarılırken; bu özelleştirme kapsamında turizm tesislerini alan “yerli sermayedarlar” ettikleri kârı daha da artırmanın yolunu buldular. Devletin ayakkabı, bez yapmasının devrinin kapandığını, böyle devlet etmenin gereksizliğini savunanlar, devlete ait işletmeleri aldıktan sonra, onları işletmek yerine çokuluslu şirketlere satmayı, “kârlı işletmecilik” olarak topluma sundular.
İşletmeciliği devlet yapınca, tüm basın yayın kuruluşları ile onun üzerine giden, devletin elindeki malları yok fiyatına satın alan bu zihniyet, “işletmecilik beceriksizliğini” yabancılara yaptığı satışlarla kanıtlamış oldu. Ülkemizdeki sivil ve siyasi zihniyetteki erozyonun bir sonucu olarak, üretmekten vazgeçen bir “sermaye” ile tüm kazanımları yok pahasına elden çıkarıp “günü kurtarma” politikasına sahip bir “siyasi anlayış” egemen oldu.
Ülke ekonomisine katkıları her kesim tarafından değişik şekilde ve oranlarla ifade edilen turizm sektörünün, son özelleştirmelerden sonra ülke ekonomisine katkılarından bahsetmek gerçekçi bir yaklaşım olmaktan çıkmıştır. Batılı “turizm kartelleri” gelişmekte olan ülkelerde devletin elinde bulunan işletmelerin özelleştirilmesi için kamuoyu oluşturup siyasi kararları da aldırdıktan sonra, kendileri devreye girip o kazanımlara el koymaktalar. Asıl olan “devletin bekası” olması gerekirken, günümüzde asıl olan “kartellerin bekası” şeklinde değişti.
Bir şirketle tur operatörlüğü yapan bu kartel zihniyeti, bir diğer şirketiyle banka kurmakta ve seyahat kredileri vermekte, hava ve denizyolları faaliyetlerine girişmekte ve nihayetinde ülkemizdeki turizm tesislerini alarak “turizm faaliyetinin” başlangıcından sonucuna kadar her aşamada ayrı şirketler aracılığıyla ama perde arkasında bütün hepsinin tek sahibi olarak kendi “özel devletlerini” kuruyorlar. Bu türden “özel devletlerin” anayasaları, vatan ve millet yararından ziyade, kendi yararlarına ve bu yarar için ne gerekiyorsa onu yapmak felsefesiyle oluşturulmuş anayasalardır.


Mali kayıplar
Turizm sektöründe yaşanan bu olumsuz gelişmeler arzın kaybedilmesi yanında, arzdan elde edilen verginin kaybedilmesini de getirmekte. Yani devleti devlet yapan arz ve o arz üzerinden yaratılan talep sonucunda doğan “vergi gelirleri”, ne kadar azalırsa devlet o oranda zayıf düşmektedir. Devletini koruma ve kollamayı sadece silahlı saldırı ve fiillere karşı bir görev olarak algılayan yanlış zihniyet ve devlet yapılanması, uluslararası para politikalarıyla oluşturulan spekülatif saldırılara karşı ise hiçbir önlem alamamaktadır.
Yabancı sermayeyi çekme uğruna, devlet yetkilerini kullanmaktan vazgeçen bir mantıkla sermayeye yaklaşmak, aslında devlet otoritesinden vazgeçmek anlamına gelmektedir. Yabancıların eline geçmiş olan “tatil köylerine giremeyen” devletin maliyecilerinin, ellerinde çanta ile küçük esnafa “baskın yaparcasına” faaliyetler içinde olması, “devletçilik tiyatrosunun” hangi senaryoya göre oynandığını göstermekte.
Sonuç olarak, topraklar satıldığında “yanlarında alıp gitmeyecekler ya” yaklaşımının aslında gerçeği yansıtmadığı, mali hiçbir denetime tabi tutulmayan yabancı turizm tesislerinin, aslında sadece arzlarının değil, sonrasındaki tüm mali gelirlerinin de yabancılara devredildiğini gözlemliyoruz. Eğer öyle olmasa idi, yabancılar bugün Türkçe bile bilmeyen muhasebe müdürlerini işletmelerinde çalıştıramazlardı.

Yazarın Diğer Yazıları