Turizmdeki Araplaşma memleketi ne hale getiriyor!

Turizmdeki Araplaşma memleketi ne hale getiriyor!
Arap turizmi İstanbul’dan sonra Karadeniz’i adeta istila ediyor. Turizmdeki ziyaretçi değişimi kaliteyi de düşürüyor. Turizm Gazetesi yazarı Fehmi Köfteoğlu çarpıcı gerçeği köşesine taşıdı.

Turizm sektöründeki daralma son yıllarda Arap turistlerin Türkiye’ye çekilmesiyle düzeltilmeye çalışılıyor. Özellikle mülk edinme imkanlarının kolaylaştırılması Marmaris’ten sonra İstanbul ve son olarak da Karadeniz’de yoğun bir Arap nüfus akışına neden oluyor.

Turizm Gazetesi yazarı Fehmi Köfteoğlu, konuyu sektörel açıdan değerlendirirken, sektördeki bu değişimin hizmet kalitesine olumsuz yansıdığını vurguladı. Köfteoğlu’nun “Sultanahmet ya da Taksim’de şöyle bir tur atıldığında yolda, restoran, otel, alışveriş mekanlarındaki görüntü ve sunulan hizmetlerde kalite düşüşünün baş aşağı gidişi görülüyor” ifadeleri dikkat çekti.

İşte Turizm sektöründeki Araplaşmanın etkilerinin anlatıldığı o yazı:

Türkiye’nin Amerika ve başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkeleri ile gerginleşen ilişkileri her gün yeni bir boyut kazanıyor.

Türkiye bir süreden beri uluslararası alandaki ilişkilerinde yön arayışında.

Yön arayışının ekonomi, diplomasi, sosyal ve kültürel alanda olduğu gibi turizme de yansımaları oluyor.

Bu dönem Türkiye turizmde adım adım Araplaşma sürecine giriyor.

Turizmde Araplaşma sayısal, yani niceliksel değil niteliksel olarak yaşanıyor.

Arap ülkeleri daha önce, yeşil olması nedeniyle Türkiye’de Bursa’yı tercih ediyordu.

Sonra İstanbul’a gelmeye başladı.

Öyle ki bugün artık İstanbul’a gelen beş yabancı ziyaretçiden biri Arap’tır.

Araplar buradan da Karadeniz bölgesine yöneldi. 

Şimdi Giresun’dan başlayıp Gürcistan ile sınırımız olan Batum’a kadar uzanan Karadeniz’in her yerindeler.

Turizmde Araplaşma, Antalya Kaş-Kalkan ve Alanya’ya uzanıyor.

Dünyanın her ülkesi her din, dil ve kültüründen herkesin, istediği yere gitmesine kimsenin itirazı olmaz.

Ama bırakalım ülkenin tamamını, bir bölge ya da beldenin bile yalnız bir ülke, dil, din ya da kültürün egemenliğine girmesi kabul edilemez.

Bu, bir dönem;  Marmaris'i istila eden  İngiliz holiganlar,  Kemer’in yalnız Rus, Side’nin Alman, Alanya’nın İskandinav ülkelerinden gelenlerin egemen olması için olduğu gibi İstanbul’dan başlayıp Karadeniz’e oradan da Akdeniz’e yayılan Arap ülkeleri için de geçerlidir.

Turizmdeki Araplaşma, İstanbul ve Karadeniz’de kimi yerde zirveye ulaşmış, kimi yerlerde ise henüz o kadar çarpıcı biçimde görülmese de Türkiye’nin turizmdeki en önemli avantajlarından biri olan kalitenin hızla düşmesinde açıkça görülüyor.

Bunu görüp anlamak için uzun uzadıya bir araştırma, akademik ve bilimsel bir çalışma yapmaya gerek yok.

Sultanahmet ya da Taksim’de şöyle bir tur atıldığında yolda, restoran, otel, alışveriş mekanlarındaki görüntü ve sunulan hizmetlerde kalite düşüşünün baş aşağı gidişi görülüyor.

Acı olan ise Karadeniz bölgesinde zirveye çıkmış olan bu durumdan kimsenin rahatsız olmamasıdır.

Bunun da nedeni Cem Yılmaz’ın o reklam filmindeki deyimiyle ‘Tamamen duygusal!’  yani paradır.

Bunun tipik örneği de Uzungöl’dür.

O Uzungöl ki, bir dönem gerçek anlamda doğa harikası iken bugün artık her şeyi ile bir Arap, daha doğrusu Vahabi Suudi Arabistan kantonu haline gelmiştir.

Uzungöl’de otel adıyla ortaya çıkan her biri bir başka ucube olan o yerlerde Türklere yer bile verilmiyor.

Çünkü otel demeye dilimizin varmadığı o yerler, Suudi Arabistan’lılara Türklere verilebilecek fiyatların çok üstünde rakamlarla satılıyor.

Uzungöl’de zirveye çıkmış olan bu durum Giresun’dan Artvin’e kadar ne yazık ki bütün Karadeniz’e yayılmış.

Bu durum şimdi Kaş Kalkan ve Alanya’da yaşanmaya başladı.

Yıllar önce tatil için geldikleri Kaş’ı beğenip buradan kendilerine ev alarak yerleşik hale gelen İngilizler şimdi evlerini satıp buradan ayrılıyor.

Bölgeye Suudi Arabistan’lılar yerleşiyor.

Benzer durum Alanya’da da yaşanmaya başladı. 

İtirazımız; kimin nereye gideceği, tatil için nereyi neden tercih edeceği, nereye yerleşip nasıl yaşamak isteyeceğine değil, o bölgenin ister Arap ister Rus, İster İngiliz, Alman ya da başka bir ülke veya kültürün egemenliğine girmesinedir.

Turizmdeki Araplaşmaya itirazımızın temeldeki bu gerekçesine ek olarak bunun Türkiye geneline yayılan kalite düşüşüne neden olmasındandır.

Zira ne yazık ki turizmde Araplaşma, daha doğrusu Suudi’leşme turizmin her alanında hizmet kalitesinin Araplaşmasına neden oluyor.

Bu gidişatın yaşandığı bölgelerde ve tek tek alanlarda kişiler bu süreci görmeyebilir, gördüğü halde konuya cebine girecek paraya bakarak göz yumabilir. .

Ama kamu yönetimi ve sektör bu gidişata duyarsız kalmamalı.

Yaşanan ise tersidir.

Eğitimden günlük yaşamın her alanına kadar, bir süre öncesine kadar gizli, son zamanlarda ise artık açıktan yapılan düzenlemeler ile bu gidişatın önü açılıyor.

Kamu yönetiminin bu gidişattan rahatsız olmak bir yana tersine bunu hızlandıran uygulamalar ve yasal düzenlemelere tanık oluyoruz.

15 yıldır tek başına iktidar olan AKP’nin hazırladığı Turizm Stratejisi bir kenara atılırken, Devlet Planlama Teşkilatı (DPT)’ye “Müslüman Dostu Turizm Ülkesi Türkiye” raporu hazırlanlar bunun ‘Yeni’ Türkiye’nin yeni turizm stratejisi olarak benimsenmesini istiyor.

Geçmişte turizmin Alman egemenliğine girişinin ifadesi olarak kullanılan ‘Aldi’leşmeye bazı bölgelerin Rus’laşması için kullanılan ‘Nataşa’laşmasına itiraz etmek Türkiye gerçeği olduğu gibi Türkiye’nin turizmde Suudi merkezli ‘Vahabi’ “Araplaşma’sı da kabul edilemez.

Turizmde Suudi merkezli 'Vahabi' Araplaşmaya karşı çıkmak Türkiye genelinin ve sektör özelinin gereğidir.

İlgili Haberler