Turizme darbe vuran rantçı zihniyet nasıl yaratıldı? (1)

12 Eylül 1980 öncesinde sağı ve solu ile örgütlü bir toplum olan Türk Toplumu, üzerinden silindir gibi geçen “Batı Güdümlü” 12 Eylül Askeri Diktasıyla yüz binlerce insanımızı işkenceli sorgulardan geçirdikten ve onların tabiri ile “sağ-sol çatışmasını bitirdikten” sonra; slogan olarak “Liberalizm ve Demokratikleşmeyi” kullanan Turgut Özal topluma servis edildi.
1984 tarihinde “demokratik seçimlerle” iktidar olan Özal Hükümeti hemen kolları sıvadı ve devletin otoritesini yıkmaya yönelik yeni söylemler geliştirmeye başladı. Bunlardan en hatırda kalanı da “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler”, “para gelsin de nereden gelirse gelsin” gibi sözlerdi; böylece toplumu dönüştürme ve dönüşen toplumla birlikte onun mensubu olduğu devleti de zayıflatma sürecini de başlatmış oldular.
1980 öncesi “yapay yoklukları” iyi okuyamayan toplum, Özal’ın liberal politikaları sonucunda piyasaların bir anda yabancı mallarla dolmasını “muhteşem bir gelişme” olarak algıladı. Hatta böyle bir başbakana sahip oldukları için Allah’ına Şükreden büyük bir çoğunluk oluştu.
Siyasi ve ekonomik anlamda dönüştürülen toplumun şimdi de Millet olma ve bir arada yaşama özelliklerinin ortadan kaldırılması gerekiyordu. Bu görevi de Özal sık sık nakşibendi tarikatı mensubu olduğunu söyleyerek ve toplumun Millet olma özelliklerini yok etmek için, “cemaatleşmeyi” överek ve cazip hale getirerek başlattı. Bu öyle bir süreçti ki, barlarda, pavyonlarda “papatya partilerinin” müdavimi olanların peşinden, kendilerini “dini değerlere sahip çıkanlar”olarak niteleyenler gidiyordu ve mevcut hükümetin bir numaralı destekçisi grubu oluşturuyorlardı.
Toplumun en dinamik kemsini oluşturan sağ ve sol görüş mensubu gençler sindirildikten ve yıllarca mahpus hayatı geçirdikten sonra, yeni neslin 1980 öncesi nesle benzememesi için “eğitim sistemine köklü darbeler” yapıldı. Lisede okuyanların daha önce hiç görmedikleri bir uygulama ile “özel dershaneler yasası” çıkarıldı ve yeni nesli dönüştürecek olan cemaatlerin, bu sektörde söz sahibi olmaları sağlandı.
Yeni nesilden beklenen, düşünmeyen, yargılamayan, üretmeyen, geleneklere bağlı olmayan, batı kültürü hayranı ve yalnızca “tüketen özelliklere sahip” olmalarıydı. Bunu da “özel televizyon kanalları” yasasını çıkararak başardılar. Daha önce birbirine giden, hatırını soran insanlar artık cam kutuların önünde tutsak edildiler. “Dindar” olan insanlar, din istismarcısı “dincilerin” oyuncağı haline geldiler.
Toplum değişim saldırısının etkilerini bertaraf edemeden yenileri geliyordu, o güne kadar üretilen değerlerin büyüklüğü Özal Hükümetlerinin ve tayfalarının iştahını kabartıyordu. 1988 yılına gelindiğinde, “bacasız fabrika turizm sektörü” lafı topluma servis edildi. Ne kadar eş-dost, parti üyesi varsa “turizm teşvik kredisi” için başvurdu. Miktar korkunç derecede büyüktü, 1988-1991 yılları arasında üç yılda tam 30 milyar dolar “turizm teşvik kredisi” olarak yağmalattırıldı.
Ege ve Akdeniz Bölgesi, bu yağmadan en büyük zararı gören bölgelerimizin başında geliyor. 1991 yılından sonraki hiçbir hükümet de, peşkeş çekilen bu 30 milyar doların peşine düşmedi. Bu da gösteriyor ki, her iktidar “turizm sektörünü” bir yağma sektörü olarak görmeye devam etmiş. Sonraki yazımda belediyelerin rant savaşından ve bu savaşta kaybedenin kim olduğundan bahsedeceğim.

Yazarın Diğer Yazıları