Turizmle kazanmak

Turizm sektörünün önde gelen temsilcilerinden sürekli duyulan bir cümle vardır: “Türkiye’deki tesisler Avrupa ülkelerindekinden çok daha kaliteli ama fiyat olarak onlardan daha ucuza pazarlamak zorunda kalıyoruz”. Doğrudur, ilk bakışta mantıklı bir gerekçe olarak algılanır, ama ticaretin doğasına aykırı bir açıklama olarak değerlendirilmesi gerekir.
Eğer sizin ürününüz daha kaliteli ise ve daha ucuza satmak zorunda kalıyorsanız, o zaman sadece konaklama tesislerinin ürün olarak pazarlanmasında değil, Türkiye turizm değerlerinin ürün olarak pazarlanmasında büyük bir sorun var demektir. Burada iki unsur üzerinde özellikle durulması gerekir, “konaklama tesisleri ve tur operatörleri” eğer bu ikili bir araya gelerek beraberce ürünleri pazarlamıyorlarsa eninde sonunda bu unsurlar birbirlerine rakip gibi davranmaya başlayacaklar, birisi müşteri çekmek için konaklama fiyatlarını aşağı çeker iken, diğeri de tur ve transfer hizmetlerinde fiyat indirimine gidecektir. Fiyat indiriminden dolayı taraflar hizmet aldıkları diğer unsurların ödemelerinde gecikme yaratacaktır.
Konaklama tesisleri ile seyahat acentelerinin birbirleri ile yapacakları sıkı işbirliği, bu ikilinin birbirine rakip gibi değil, ortak gibi bakmalarını sağlayacaktır. Turist olmadan konaklama tesisinin, konaklama tesisi olmadan seyahat acentesinin bir anlamı yoktur. Bunların dışındaki tüm hizmet unsurları ikincil durumdadır.
Turizm sektöründeki konaklama tesisleri, diğer konaklama tesisleri ile birlik olup marka oluşturmalıdırlar. Marka olabilmek için de illâ bir otel zinciri olmaya gerek yoktur. Yüz tane konaklama tesisi de bir araya gelerek bir marka oluşturabilirler. Böyle bir markanın karşısında uluslararası tur operatörlerinin tekel oluşturması veya fiyat politikası belirlemesi de mümkün olmayacaktır.
Konaklama tesislerindeki bu birliktelik, yerli tur operatörleri ile de desteklendiğinde işte size “dünya markası” olma yolu açılmış olacaktır. Türk Turizmi’nin yıllardır hak ettiği noktalara gelmeyişinin en büyük nedeni bu birlikteliğin sağlanamamasından kaynaklanmakta.
Ege Bölgesi’nden örnek verecek olursak, yüzde yetmişlere varan oranda İngiliz tur operatörlerinin hakim olduğu bir bölge, bu oranlar ciddi bir risk göstergesi olan oranlardır. İngiltere’de istenmeyen bazı olaylar meydana geldiği takdirde Ege Bölgesi iflas edecek demektir. Binlerce tesisin bulunduğu Ege Bölgesi’nin acilen yeniden yapılanmaya ve turist getiren tur operatörü sayılarını artırmaya yönelik çalışmalara yönelmesi gerekmektedir.
Son ekonomik olaylar göstermektedir ki, 2012 yaz sezonunda İngiltere’den gelecek turist sayısında ciddi bir azalma olacak, bundan da en olumsuz bir şekilde etkilenecek bölgelerin başında Ege Bölgesi gelecektir.
Aklın yolu birdir, önümüzdeki süreçte Ege Bölgesi turizmcileri bütün ulusal ve uluslararası fuarlara katılarak ürünlerinin tanıtımına büyük önem vermelidirler. Her yıl yaklaşık altı milyon vatandaşımızın yurtdışında tatilini geçirdiğini düşünürsek, asıl hedef kitleyi İstanbul, İzmir ve diğer büyük illerin oluşturduğu görülecektir.
Diğer üzerinde çalışılması gereken ülkelerin başında Baltık ülkeleri gelmekte, sayılara bakıldığı zaman İsveç, Norveç, Finlandiya gibi ülkelerden gelen turist sayıları ciddi oranda az. Yerli tur operatörlerinin yabancı ülkelerde faaliyet göstermelerinin önü açılmalı, destekler sağlanmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları