Türk kültüründe kapı eşik ve tokmaklar

-Altın Eşik Gümüş Eşiğe Muhtaç Olur-

Türk kültüründe binaların bazı bölgeleri belirli özelliklerle donatılmıştır. Bir mekânın vazgeçilmez unsuru olan kapı ve eşik, koruyucu işlevi yanında dışarı ile içeriyi, aileden olan ile yabancıyı, ayıran bir sınır görevi üstlenen en önemli ögesidir. Kapı, mekânda ev ya da evin herhangi biriminin açıklığını örten, güvenlik ve gizlilik sağlayıcı işleviyle dışarıdan gelebilecek olumsuz etkilerden evi ve evin birimleri olan odaları koruyan kapaktır.

Her kapının bulunduğu coğrafyaya göre farklı bir özelliği ve farklı bir yapısı vardır. İnsanlar, kapıları ilk önce kendilerini ve ailelerini koruma amaçlı kullanmış olsa da sonrasında köylerini, şehirlerini, ülkelerini korumak için kullanmış mimari ve ekonomi geliştikçe kapıların estetiği de değişmiştir. Kapadokya’daki yeraltı şehirlerinde taştan yapılmış daire formunda dönerek açılıp kapanan kapılar oldukça ilginçtir.

Türk Kültüründe, kapı, sözcüğüne bazen övücü, bazense yerici olmak üzere o kadar çok anlam yüklemişiz ki; şarkılarda, türkülerde, şiirlerde, romanlarda ilmek ilmek işlemişiz kapıyı. Kapı süslemeleri, kapı tokmakları, kapı kilitleri, kapı anahtarları, kapı pervazı, kapı dinlemek, kapı çarpmak, kapı açmak. Kapı kapamak, kapıdan uğurlamak, kapı kapı gezmek, kapıda beklemek, kapıya dayanmak gibi anlamlı söz kümeleri oluşturmuşuz kapı için.

Türk Mimarisi’nin önemli unsurlarından olan Kapılar iki çeşittir. Biri yalnız giriş görevindeki basit ve “küçük kapılar”, diğeri ise anıtsal binalarda cephelerin en süslü kısmını oluşturan, “taç kapı” adı verilen büyük ve gösterişli kapılardır. Osmanlı döneminde “cümle kapısı” sözü daha çok ana girişler (taçkapılar) için kullanılmıştır.

Kapı, sözcük olarak, kültür tarihimiz içinde ve özellikle Osmanlı döneminde devlet idaresindeki bazı kurumları karşılaması bakımından geniş bir anlama sahiptir. “Osmanlı Türkçesi”nde, kapı anlamında yaygın olarak kullanılan dört ayrı sözcük bulunmaktadır. Bunlar, Türkçe kapu, Arapça bâb, Farsça der ve yine Farsça olan dergâh sözcükleridir.

Türk İslâm devletlerinde kapı sözcüğü genellikle devleti ifade eder; bugün de devlet kapısında çalışmak "kamu hizmetinde olmak" şeklinde anlaşılır. Osmanlılarda “paşa kapısı” ifadesi "sadrazamın görev yaptığı devlet dairesi" anlamında kullanılmıştır.

Başlangıçta hükümdar sarayı anlamına gelmekle beraber sonraları Sadrazam sarayına Paşa kapısı denilmiştir. Bilahare diğer resmi makamları da kapsayarak defterdar sarayına “Defterdar Kapısı, Yeniçeri Ağası’ninkine “Ağa Kapısı” adı verilmiştir. Osmanlı devlet düzeninde “kapı” sözcüğünü ifade edilen pek çok makam ve kurum bulunmaktadır. Bunlardan bazıları: Kapı Ağası, Kapı Kulu, Kapı Kethüdası, Kapıcı Başı’dır. Ayrıca saray halkına ve buradaki silahlı kuvvetlere Kapı Halkı denilmiş, bulunduğu yerde asayişi tam sağlayan vezirlere “Kapusu Mükemmel” denmiş, valilerin aldığı bir verginin adına da “Kapu altı harcı” adı verilmiştir. Bu arada Osmanlı döneminde yüksek bir makamı ifade etmek üzere hükümet işlerinin görüldüğü veya başka amaçla kullanılan binalara da kapı (bab) denilmiştir. Bâbıâli, ağa kapısı, Bâb-ı Meşîhat bunlara örnek olarak verilebilir. Kapılar bazan belirli bir sosyal sınıfa tâbi insanların derecelerine uygun olacak şekilde kullanılmaları için yapılmıştır. Harem kapısı, Bâb-ı Hümâyun gibi. Kapılar değişik sınıftan insanların yaşadığı yapı tiplerinde de farklı isimler alır; konak kapısı, kale kapısı vb. Aynı yapı içindeki kapılar da girilen mekânın işlevini, bazan da sosyal yapıyı yansıtır; selâmlık kapısı, salon kapısı, harem kapısı gibi.

Osmanlı ve Selçuklu Türk devletleri fethettikler yerlere kaleler, köprüler, su kemerleri dışında Türk mimarisinin damgasını taşıyan görkemli kapılarıyla göz dolduran camiler, mescidler, medreseler, hamamlar, şifahaneler yaptırmışlardır. Eski zamanda şehirlere kapılardan girilmiştir. Bu kapılar şehirlerin simgesi olmuştur: Antalya Hadrian Kapısı, İstanbul Belgrad Kapı, İznik’te Lefke Kapısı gibi.

Türklerin en görkemli binalarında, göze ilk çarpan kısım olan kapılara Selçuk mimarları büyük önem vermiş ve bütün süslemeyi kapılar üzerinde toplamışlardır.

Önemli bir kültür mirası olup Anadolu kültüründe özel bir yeri olan kapı tokmakları cümle kapılarının vazgeçilmez ögeleridir.

Anadolu köy evlerinde görülen kapı tokmakları işlevlerinden daha çok anlamlarıyla dikkat çeker. Tokmak adını verdiğimiz alet, temelde ses duyurmak için kullanılır. Tek parçadan oluşan tokmak, “köçek” adı verilen bağlantı halkası ile kapıya takılır. Tokmağın altında “ayna” dediğimiz bir kabaraya vurularak çıkan ses bir gelen olduğunu haber verir.

Osmanlı döneminde kapı tokmakları verdiği mesajlarla öne çıkar. Bu dönemde tokmaklar şekillerine hatta çıkardıkları seslere göre farklı anlamlar taşırdı. Kimi, kapıların üzerinde ana tokmakların altında ikinci bir tokmak vardır. Kapıdan büyük tokmağın sesi geliyorsa, gelen misafir erkek, küçük tokmağın sesi geliyorsa gelen misafir kadındır.

Kapı tokmakları ailenin sosyal konumunu sergileyen biçimde olup zenginin kapı tokmağı kalın, ağır, süslü ve pirinçten yapılır; fakirin ise ince, basit, demir ve halkadan oluşturulurdu. İletişim araçlarının olmadığı dönemde ev sahibi bir yere giderken tokmağa ip asar ve kendisi yokken ziyarete gelenlere 'evde yokum' mesajı verirdi. Asılan ip kısa ise gidilen mesafe yakın anlamına gelir, uzun ve ucu düğümlü ise uzun bir süre evde olmayacağını işaret ederdi. Ziyarete gelenler eğer yakından geliyorlarsa üst kısmına, uzaktan geliyorlarsa alt kısmına düğüm atardı. Misafir şehir dışından gelmişse halkalı düğüm atarak haberleşirdi.

Tasavvufta geçilmesi gereken "dört kapı" bulunmaktadır. Şeriat kapısı, tarikat kapısı, marifet kapısı, hakikat kapısı. Tasavvuf öğretisi olarak bu kapılar birer birer geçilerek hakikate ulaşılır. Dolayısıyla kapı kavramı sadece mekân için değil; insanlar için de önemlidir. Klasik şiirin ana konularından biri aşk olduğu için divan şiirlerinde söz konusu edilen hastalıklar, genellikle aşk kaynaklı ruhsal hastalıklardır. Bu nedenle şifahane, maddî hastalıkların tedavi edildiği yerden ziyade ruhsal hastalıkların tedavi edildiği (halk dilinde tımarhane denilen) yerlerdir.

Bozkır toplumlarındaki basamak anlamını taşıyan eşik kavramı, yerleşik hayata geçişle birlikte kapı kavramıyla birleşerek kutsal mekânlarda bir kült halini almıştır. Yüceltilmek istenen unsur ve yapılar, Kâbe ve Mescid-i Aksa gibi kutsal mabetlerle benzerlik noktasında ilişkilendirilir. Kutsal mekân olarak görülen yatır ve ziyaret yerlerine herkes saygı duyar. Hacı Bektaş Veli, Mevlana, Ahi Evran, Hacı Bayram Veli vb. makamlar bunlardandır.

Türk kültüründe eşik, hakanın divanı ve maiyeti ile muhafızlarının bulunduğu yer

anlamında kullanıldığı gibi sanat ve edebiyatta bir imge, inançlarda bir simge olup kutsal makamlar için kullanılan bir ritüeldir. Halk hafızasında, ‘Kapı eşiğinde oturulmaz. Kapı eşiğinde şeytan bulunur, yağmur yağarken kapı eşiğinde oturmak günahtır. Kapı eşiğinde oturan bekâr kalır’ gibi ifadelerde yaşatılmaktadır.

kapi.jpg

kapi-1.jpg

kapi-2.jpg

Yazarın Diğer Yazıları