Türk Milleti'ne en uygun yönetim; Cumhuriyet!..

Bugün, 1923'ün 29 Ekim saat 20:30'da kabul edilen bir yasayı, TBMM'nin tüm üyelerinin ayakta ve "Yaşasın Cumhuriyet" nidalarıyla kutlamalarının üzerinden 94 yıl geçti. Onca yıla rağmen, aksini düşünenler olsa da, 29 Ekim'in önemini o gün olduğu gibi bugün de korumamız lazım. Cumhuriyet akılcı ve bilimci dünya görüşünü benimsemektedir. Cumhuriyeti özümsemek ise, tarihin bilincine varmakla mümkündür. O yüzden yaklaşık bir asır öncesine geri gidip şöyle bir bakalım...

***

Atatürk'ün, Mondros Ateşkesi'nin imzalanmasından bir gün sonra söylediği "Savaş müttefikler için bitmiş olabilir, fakat bizi ilgilendiren savaş, istiklal savaşımız şimdi başlıyor!" sözü, onun alandaki, toplumu çağdaş medeniyetlerin seviyesine çıkaracak; siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik ve hukuki devrimlerin kanıtıdır. Tüm bunlar için öncelikle Cumhuriyet rejimi ile yönetimler gerekiyordu. Bunun için ilk adım, 1 Kasım 1922'de saltanatın kaldırılması ile atıldı. 28 Ekim 1923 akşamına gelindiğinde ise üç gündür kurulamayan hükümet ortamından istifade eden Atatürk, arkadaşları ile yemek yerken masadakilere "Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz." dedi.

Bu söz bugünlerde Cumhuriyet düşmanları tarafından çarpıtılıyor. Atatürk, meclisin fikrini almadan, kafasına göre hareket eden bir diktatör gibi gösterilmek isteniyor. Ancak Atatürk'ün yaptığı hiç bir şey tesadüf olmadığı gibi, bu tarih de bir tesadüf değildi. Mondros 30 Ekim'di, Cumhuriyet 29 Ekim olacaktı. Ve onun sözleriyle "İşte bu da bir milletin, mazlum bir milletin ahıdır. Sanırım ki o zamanki devletler bunu anlamışlardır. Deyiniz ki, bu tarihten silinmek istenilen bir milletin öcüdür."

Halk, cumhuriyetin ilanını ertesi sabah gazetelerden öğrendi. Herkesin Cumhuriyet'ten anladığı farklıydı ama herkesin içini aynı duygu kapladı: Umut!

***

Cumhuriyet kurulmuştu ama Osmanlı İmparatorluğu'ndan miras kalan ekonomik ve sosyal yapı tam bir faciaydı. Tarım kısıtlı imkânlar dâhilinde yapılıyordu. Kapitülasyonlar ve dış borçlar içindeki ülkenin adeta eli kolu bağlıydı. Ticaret genel olarak yabancıların elindeydi ve her şey dışarıdan alınıyordu. Birinci Dünya Savaşı, ardından Kurtuluş Savaşı derken insanlar yorgun, bitkin ve fakir düşmüşlerdi. Sıtma, verem gibi hastalıklar çok yaygındı. Hasta çoktu ama doktor yoktu. Halkın yalnızca %7 si okuryazardı. Kadınlar her alanda geri plandaydı. İşte tüm bunlara rağmen halk umutluydu. Çünkü Atatürk'ün önderliğinde kurtuluş mücadelesinde gösterilen başarının, ülke içerisinde de gerçekleştirileceğine inanıyorlardı. Nitekim umutları boşa çıkmadı. 1924 ile 1938 yılları arasında, ekonomide, sanatta, eğitimde Cumhuriyet niteliğine uygun başarılı birçok yapısal reform gerçekleştirildi.

1924'te Hilafet kaldırıldı, Tevhid-i Tedrisat kabul edildi, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası kuruldu. 1925'te aşar vergisi kaldırıldı, Şapka Kanunu çıkarıldı, Danıştay kuruldu. 1926'da Türk Medeni Kanunu yürürlüğe girdi ve kadın-erkek eşitliğine geçildi, demir ve çelik sanayiinin kurulmasına ilişkin kanun çıkarıldı, Ankara'da ilk tiyatro kuruldu, uluslararası saat ve takvim uygulamasına geçildi, Kabotaj Kanunu uygulaması başladı.

1927'de eğitimde karma sisteme geçildi. 1928'de millet mektepleri açıldı, Türk Harflerinin Kabul ve Uygulanması Hakkında Kanun, Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu ve Ceza Kanunu yürürlüğe girdi. 1930'da kadınlar belediyelerde seçme ve seçilme hakkı kazandı.

1931'de Anadolu Demiryolu Şirketi ve Haydarpaşa Limanı yabancılardan alındı, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası kuruldu, uluslararası ölçü birimleri yürürlüğe girdi, şimdiki adıyla Türk Tarih Kurumu kuruldu. 1932'de halkevleri açıldı, şimdiki adıyla Türk Dil Kurumu kuruldu. 1933'te Milli Eğitim Bakanlığına bağlı yeni bir üniversite (İstanbul Üniversitesi) açıldı. 1934'te kadınlar milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı kazandı, lakap ve unvanlar kaldırılarak Soyadı Kanunu çıkarıldı. 1936'da Ankara'da Devlet Konservatuvarı açıldı. Ve 1937'de laiklik anayasaya girdi.

Bu saydıklarım yapılan reformlardan bazıları.

***

Evet, Osmanlı bizim geçmişimizdir ve biz bu geçmişle övünürüz, övünmeliyiz de. Ama öncelikle bilmeliyiz ki, Osmanlı geçmişinden bize bir gelecek çıkmaz. Atatürk bir ülke için yapılacak her türlü devrim ve inkılabı yapmıştır, bizim yapmamız gereken Türk milletinin yapısına en uygun idare şekli olan Cumhuriyet rejimine sahip çıkmak ve onu yaşatmaktır.

İbret almamız gereken haller şu an sınır komşularımızda yaşanıyor. Bu yaşananların başlıca nedeni Cumhuriyet kültürlerinin olmamasına dayanıyor. Bu yüzden ki Cumhuriyete her ne pahasına olursa olsun sahip çıkmak gerekiyor. Cumhuriyet Atatürk'ten bize mirastır, bizimdir ve bizim kalacaktır. Cumhuriyet'e el uzatacak olanlar hangi makamda oturuyor olursa olsun, bize ait olanı bizden alamayacaktır. Ancak bu yıl Cumhuriyetimizin 94. Yılı ve "Bu devleti hak ettiği çağdaş uygarlık seviyesine çıkarabildik mi, yoksa yerimizde mi sayıyoruz?" sorusuna halen olumlu yanıt veremiyor ve bu konuda her geçen gün daha da kötüye gidiyorsa; artık bu gidişe dur demenin, karanlıktan aydınlığa çıkmanın vakti gelmiş demektir.

Yazarın Diğer Yazıları