Türk subayı (1)

Bu yazının başlığında subay kavramı ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli veya emekli bütün general, amiral, subay ve astsubaylar kastedilmiştir. Bu rütbeleri taşıyanların hepsi TÜRK SUBAYIDIR. Bu satırların yazarının uzmanlık alanlarından birisi Türk Ordusu’dur. Doktora tezini ve doçentlik tezini 1924-1960 arasında TSK ve siyaset konusunda yazdım. Bu tarih kesitini “Atatürk ve İnönü Döneminde Ordu-Siyaset İlişkileri” ve “Menderes Döneminde Ordu-Siyaset İlişkileri ve 27 Mayıs İhtilali” başlıklı iki kitap halinde inceledim.
Daha sonra yapmış olduğu, güvenlik ve terörizm konulu çalışmalar da bu satırların yazarının Türk Ordusu’nu akademik düzeyde çalışma ve ilgi alanı yapmaya devam etmesine neden olmuştur. Güvenlik ve terör konusunda yaptığım çalışmalar sırasında yüzlerce general, subay ve astsubay ile binlerce saat konuştum, tartıştım, bilgi aldım, bilgi verdim. Harp Okulu ve Milli Güvenlik Akademisi’nde ders verdim. Bu vesile ile de subaylar ile bir araya geldim.
Türk subayı benim için bir akademik araştırma konusu değil, aynı zamanda bir ailevi husustur. İlk tanıdığım Türk subayı babamdı. Tanımadığım dedem de İstiklal Harbi’nde savaşmış bir süvari binbaşı idi. Sonra babamın yakın arkadaşlarını tanıdım. Alparslan Türkeş, Mustafa Kaplan, Numan Esin, Rıfat Baykal ve diğerleri. Hepsi 27 Mayıs ihtilalini yapan ve radikal çözüm yanlısı oldukları için yurtdışına sürülen subaylardı. Böylece çok değişik zeminlerde subay ne düşünür, nasıl hisseder, nasıl tepki verir içten gözleme ve anlama fırsatım da oldu.
2007 sonrasında TSK’ya karşı siber savaş-psikolojik savaş ve elektronik savaş boyutlarını içeren kapsamlı bir enformasyon savaşı başlatılmıştır. Ergenekon, Balyoz, Casusluk, Atabeyler vs adlarda hukuki süreçlerin politik-psikolojik savaş boyutunu akademik bir ilgi ile olduğu kadar milli bir hassasiyet ile incelediğim bu süreci “Ergenekon Davası ve Türk Ordusu” başlıklı çalışmamda inceledim. Bu çalışma önümüzdeki günlerde yayınlanacak “Ülkesinde Kuşatılan Ordu:Türk Silahlı Kuvvetleri” başlıklı kitabımın da bir parçasını oluşturuyor.
Kısa sayılamayacak bir süreden buyana TSK’ya karşı sürdürülen politik-psikolojik savaşın bir neticesi olarak, TSK’dan istifa eden general, subay ve astsubayların sayısının arttığını üzüntü ile izliyorum. Keza artık emekli olmuş generallerin birbirlerini basın aracılığı ile nasıl suçladıklarını, Balyoz Davası ile ağır bir haksızlığa uğrayan subayların iliklerine kadar hissettikleri haksızlığa isyan ederek, nasıl tepki verdiklerini ve karşı tepkileri üzüntü ile izliyorum. Üzüntüm sadece Türk Ordusuna olan sevgimden kaynaklanmıyor. Üzüntümün daha derinden gelen nedeni, düşman karargahlarında bu yaşananları izleyerek duyulan sevinci tahmin etmem. Düşman istihbarat servislerinin yazdıkları raporlarda Türk subay kadrosunun kendi içinde kavgalı ve bölünmüş, birbirine güvenmeyen bir yapıya sahip olduğu analizlerinin yapılmış olduğunu tahmin etmemden kaynaklanıyor.
(Konuya yarın da devam edeceğim)
- Yorumlar 0
- Erdoğan-Bahçeli Bölünme Anayasasına Neden Karşıyım?20 Aralık 2016 Salı 00:00
- Suriye'nin kuzeyinde işler gittikçe daha kötüye gidiyor04 Ekim 2015 Pazar 00:00
- 400 milletvekili olsaydı ne olacaktı?27 Eylül 2015 Pazar 00:00
- Güneydoğu Anadolu'da son durumun fotoğrafı20 Eylül 2015 Pazar 00:00
- Seçim güvenliği için sıkıyönetim kaçınılmaz13 Eylül 2015 Pazar 00:00
- 1 Kasım seçimlerine giderken Türkiye'nin durumu nasıl tanımlanabili04 Eylül 2015 Cuma 00:00
- Seçimler Öncesinde AKP'nin Büyük Açmazı30 Ağustos 2015 Pazar 00:00
- Erken genel seçime giderken23 Ağustos 2015 Pazar 00:00
- Kıbrıs'ta neler oluyor?16 Ağustos 2015 Pazar 00:00
- Savaş başlıyor ve seçimler09 Ağustos 2015 Pazar 00:00
- Neden MHP09 Nisan 2015 Perşembe 00:00
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.