Türkiye dışarıda niçin övülüyor?

Gün geçmiyor ki Türkiye’nin ekonomi ve dış politika girişimlerinin övüldüğü bir yazı dünya medyasında yankılanmasın. Dışardan ülkemize gelen uzmanlar bu ’gelişmeyi’sorguluyor, yurtdışına giden heyetlerimize ‘başarının sırrı’ soruluyor. Aleyhte yazı ve eleştiriler ise hükümetin  “İsrail’e karşı fakat İran’a yakın” tutumu hakkında değerlendirmeler ve terörle mücadelede yaşanan insan hakları ihlalleriyle sınırlı kalıyor. İnsanımızın adil yargılanma, trafik, işsizlik, okullaşma oranı ve kadınların sosyal hayattaki yeri türünden sorunları ise iç basında Yeniçağ gibi birkaç gazete kanalıyla gündeme taşınabiliyor.
Ekim ayında Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün Dolmabahçe’de düzenlediği “Değişen Küresel Güç Dengeleri ve Türkiye” konulu uluslararası konferansa katılan yabancı stratejistlerin hepsinden övgü ve hayranlık ifadelerini bizzat dinledim: “Bölgesinde güçlü ve büyük bir Türkiye, Avrupa ve ABD’nin de yararınadır.” Konferansa katılan Arap yazar ve düşünürler de nerdeyse koro halinde aynı şeyi dillendirmişti: “Türkiye Batıyla ilişkilerimizde aracılık yapsın ve İslam dünyasına model olsun!”
CIA’ın eski üst düzey yöneticisi ve şimdilerde RAND’ın analisti Graham E. Fuller, 2008’de Türkçeye “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” olarak çevrilen kitabını, şu sözlerle bitiriyordu: “Gelecek ne getirirse getirsin, bir şey kesindir: O eski öngörülebilir ve sadık Amerikan müttefiki olan Türkiye artık tarihe karışmıştır.” Fuller “İslamsız Dünya” isimli yeni kitabında ise Batının Haçlı seferlerine İslam’dan önce başladığını kaydederek Katolik Latinlerin, Kudüs’e Konstantinopolis (İstanbul) üzerinden geçerken barbarca talanlarını ve yerli Hıristiyanlara tecavüzlerini hatırlatıyor.  “Bölgede İslam yayılmasa Batı ile Ortadoğu arasındaki ilişki farklı mı olurdu?” sorusunu da Fuller şöyle cevaplıyor: “bugünkünden farklı bir manzara ile karşılaşmazdık.” İki dünya savaşı ile hem batıyı hem doğuyu kana boğan Franco, Mussolini, Hitler, Stalin, Mao, Pol Pot ve Ruanda katliamlarını örnek veren Fuller’e göre, ABD’deki İslam karşıtı paranoya çok da mantıklı değil çünkü tarihte din eksenli sanılan çatışmalar “teolojik anlaşmazlık kisvesi altına gizlense de” çoğunlukla toprak ve kurumsal güç mücadelesinden kaynaklanıyor. Fuller’in çözüm önerisi ise, “Müslüman topraklarda artık yabancı postalların dolaşmaması” şeklinde. Çünkü Ortadoğu’daki “terörle gerçek anlamda mücadele” konusundaki düşünce yapısını sadece Müslümanlar değiştirebilir.
“Gizli gündemim yok. Geçmişime değil söylediklerime bakın” diyen Fuller’in gerçek amacının ne olduğunu kestirmek zor. Ancak ABD’nin bazı şeyleri yeniden sorguladığı görülüyor. İngilizlerin yüzyıllık sömürgecilik tecrübesinden sonra edindiği  “hakimiyetin askeri işgal ve şiddetle sürdürülemeyeceği”  gerçeğine yaklaştıkları söylenebilir. Lakin Birleşik Devletler’in Obama’yı da dize getiren bir çıkmazı var: Kaderini silah sanayisine bağlayan savaş lordlarının yuvalandığı lobiler...
‘Gölge CIA’ olarak tanınan özel istihbarat ajansı Stratfor’un kurucusu George Friedman, Kurban Bayramında gezdiği ülkemizle ilgili, “Türkiye gözlerimizin önünde az gelişmiş bir ülkeden dünya gücü olmaya doğru büyük bir değişim geçiriyor. Yeni bir güç ortaya çıktığında, uluslararası sistemde istikrarsızlık ve tedirginlik oluşuyor... 2. Dünya Savaşından bu yana birçok Türk Avrupa’ya göç etti, ancak yeni ülkelerinde asimile olmadı. Özellikle 11 Eylül sonrası dönemde bu durum Batı’nın Türkiye algısını belirleyen en önemli faktörlerden biri” değerlendirmesinde bulunuyor. Yine ajanslara düşen ve Washington Times’da yayınlanan Lizbon Zirvesi hakkındaki bir analizde, “NATO’nun nabzı hala atıyorsa, çok zayıftır” deniliyor. Times’a göre,  “terör sponsoru Suriye’den Moskova ve Çin’e kadar, herkesle flört eden” Ankara hareketleriyle, “NATO üyeliğini ucuzlatıyor.”  Pulitzer ödüllü ülkesinin ve MOSSAD’ın kirli ilişkilerini ortaya döken ABD’li gazeteci Seymour Hersh ise Takvim’e,  “Siber savaş konusundaki en iyi 5 ülkeden biri Türkiye. Çünkü teknolojiye çok önem veriyor. Bunda en büyük faktör ise nüfusunun çok genç olması” diyor.
İçerdeki siyasi tartışmalar bir yana bugün riskleri kontrol edilerek yönetilebildiği takdirde gelecek iktidarların da yelkenlerini dolduracak yeni bir rüzgar esiyor. Evet, bir yandan milli ve ahlaki hassasiyetlerde çözülme yaşanırken bir yandan da girişimci ve duyarlı bir nesil çevremizi kuşatıyor. Onları büyüklerinin korkuları ile malul etmeden yollarını açalım. Hiç olmazsa engellemeyelim!

Yazarın Diğer Yazıları