Türkiye neden yatırım cenneti

Köşemizin adı  “Turizm Dünyası” olduğundan vereceğimiz misaller sektörün içerisindeki olaylardan seçilmekte. Bazı tur operatörleri ve zincir oteller yazılarımdan hoşlanmasalar da benim tercihim onların memnuniyeti sağlamak değil, ülkemin ve ülke ekonomimizin kazancının nasıl artırılacağı noktasındadır.
Son yıllarda gözle görülür şekilde uluslar arası çapta faaliyet gösteren tur operatörleri, bu operatörlere bağlı konaklama hizmeti veren tatil köyleri ve diğer zincir oteller ülkemizde yeni oteller açmak için büyük istek gösteriyorlar. Bu yatırım taleplerinin arkasındaki gerçekleri aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz.
 Turizm Teşvik Kanunu ile neredeyse önlerinde hiçbir engel kalmayan uluslar arası firmalar istedikleri alanlara en az 49 yıllığına (tüm işletmecilik inisiyatifi kendilerinde olmak üzere) sahip olabiliyorlar.
 Devletten arazi ve kredi tahsisi alan bu firmaların ne kadar istihdam yaratmak zorunda oldukları ile ilgili bir sorunluluk yok.
 Araziyi alan firma bu arazi içerisine kurduğu tesisi kendi turizm politikasına göre şekillendirebiliyor, burada Türkiye Cumhuriyeti devletinin hiçbir yaptırımı söz konusu olmuyor.
 Tesisi Müslüman mahallesinde kuranlar bu denetimsizlik nedeni ile istedikleri gibi salyangoz da, domuz eti de tesisin içerisinde satabiliyorlar.
 Artık “Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz” deyimi özellikle turizm bölgelerindeki tesisler de geçerliliğini yitirmiş durumda.
 Böyle bir tesise sahip olmak beraberinde ciddi avantajlar getiriyor, şöyle ki tesis içerisine hiçbir zaman  “mali denetim yapılmıyor” . Mali denetimden uzak olan bu tesisler cazibe merkezi haline geliyor, herkes ana caddede dükkan açmak yerine kapasiteleri 500 ila 4.500 kişi arasında değişen tesislerin içerisinde dükkan açabilmek için astronomik kiralar ödemeyi kabul ediyorlar.
 Biliyorlar ki, hiçbir mali denetim görevlisi tesise gelip onların satışlarını denetlemeyecek. İstedikleri fiyattan mallarını satabilecekler. Hatta tesiste kalan turistlere “tesis dışarısında alışveriş yaparlarsa kesinlikle kazıklanacaklarını, dışarı çıkarken yanlarına para ve kredi kartlarını almamaları gerektiğini, yoksa çalınacağını bile söyleyebiliyorlar”. 
 Türkiye Cumhuriyet sınırları içerisinde kurulmalarına  “sırf turizm yatırımı”  diye izin verilen bu yapılar, hem ekonomik hem de sosyal yapıya ciddi zararlar veriyor. Kendi ülkesinin aleyhine anti propaganda yapan bir işletmeci yapısının barındırılmasını sağlıyor.
 Tesisler mali denetimden uzak olduğundan ve kira kontratları  “hâlâ” Maliye Bakanlığı tarafından matbuu hale getirilmediğinden, 100 bin TL’ye kiralanan dükkanlar, maliyeye 10 bin TL diye beyan ediliyor.
Yukarıda birkaçına değindiğin noktalar bile aslında Maliye Bakanlığı’nın ne kadar da gayri ciddi şekilde çalıştığını kanıtlıyor. Sadece bu hükümet döneminde olmamakla birlikte her dönem turizm tesislerine gösterilen bu müsamahaya bir son verilmesi ve işletmecilerin kazançları ölçüsünde vergilendirilmesinin artık uygulamaya konması gerekiyor.
Ana caddede ticaret yapmaya çalışan dükkan sahibi, her an Maliye denetimine açık olduğu halde, turizm tesisi içerisindekinin onun aleyhinde turistlere propaganda yapmasının yegane sorumlusu Maliye Bakanlığı’dır. Sayın Maliye Bakanı 2013’te bir pilot bölge seçiniz ve turistik tesislerin içerisinde kiraya verilen  “dükkanların kira kontratlarına matbuu kira kontratı olma zorunluluğu”  getiriniz. Bu uygulama ile kaç milyar TL vergi kaybınız olduğunu kolaylıkla göreceksiniz.

Yazarın Diğer Yazıları