Türkiye parçalanacak mı?..

Hep öyle derler, "buzdağının" bir "görünen yüzü" bir de görünmeyen yüzü vardır...

Ya da herkes "madalyonun arka yüzü"nü merak eder, kuşkulu işler gündeme gelince...

Bir de "perde gerisi" vardır ki, gölgesini bazen görseniz de gerçeği örtmeye paravan yapılır o gizemli perde!..

Türkiye'de her şey hızla yozlaştığı için, siyaset kurumları "perdeleme"yle ilgili kirlenmede ne yazık ki en başta gidiyor...

Çünkü dünyanın her tarafında "buzdağının altı"ndakini, "madalyonun öbür yüzü"ndekini ve "perde gerisi"ndekini kuşkulu ve gizemli hale getiren tek mekanizma halkı yalanla sömüren siyaset tellallığıdır...

Özellikle ülkemizde "takıye" çıkmazında, ikiyüzlü olmak da politika sayıldığı için siyasetin miting alanında söyledikleri ile uyguladıkları arasındaki uçurum memleketten her zaman çok şeyler alıp götürmüştür!.. Hele de bu ülkede... Ve hele de son 16 yılda...

Her türlü rüşvet, hırsızlık ve yolsuzluk rezaletleri gündemi sarsmışken ve bu durum üç yıl öncesinin eski dostları AKP ile cemaatin arasını bile açmışken, siz bakmayın özellikle "önümüzdeki siyasi süreç" için takiye yapanlara...

Siz bakmayın, "demokrasi, barış,  özgürlük, eşitlik" ya da son günlerde olduğu gibi "eski meclis" binasından "hakimiyet milletindir" sözüne dikkat çekilmesine...

Çünkü sürekli olarak oy çalınması ve sandık şaibesiyle gündeme gelen seçimlerde, hakimiyetin millette olduğuna ilişkin iddialar da ne yazık ki kuşku batağındadır...

İşte 24 Haziran'da da gördük; başta Urfa olmak üzere, yurdun birçok bölgesinde sandığa gelmeyen/engellenen milletin bireyleri için topluca oy kullanan siyaset bezirganlarının yolaçtığı rezaletleri!..

Doğrusu merak etti herkes, neredeydi o zaman hak, hukuk, özgürlük, demokrasi ve millet iradesi?..

***

Başkanlığın perde gerisi!..

Dün de bu köşede vurguladık ya, devlet hızla ve pervasızca dönüştürülürken, siyasette ve kamuoyunda tuhaf bir sessizlik ve yılgınlık var...

Oysa büyük savaşların ardından güçlükle kurulan Türkiye Cumhuriyeti, bu ülkede yaşayanların yarısının onayıyla çok tehlikeli, kuşkulu ve geleceği belirsiz bir döneme sürüklenirken, herkes "perde gerisini" de merak ediyor işte...

Sürekli kanun hükmünde kararnameler çıkartılıyor, sürekli bazı kurumlar, bakanlıklar lağvediliyor, kimi merkezler başka birimlere bağlanıyor, yeni yapılar oluşturuluyor ve aslında devletin 95 yıllık düzeni hızla altüst ediliyor...

Ve rejimin eğitimden bürokrasiye kadar adeta kolonları ve çatısı tarumar edilirken, devleti oluşturan mekanizmanın tüm gücü "tek merkezde" toplanıyor, milyonlarca insan da "neler oluyor" şaşkınlığıyla olup biteni izlemeye ve anlamaya çalışıyor...

"Atatürk Cumhuriyeti'nin yapısı çökertiliyor" mu sorusu, kendini "şeyh" diye yutturan bazı bağnazların televizyon ekranlarından söylediği, "Erdoğan yeni padişahtır" hezeyanlarına karışıyor ve bu durum toplumdaki gelecek kaygısını daha da büyük boyutlara ulaştırıyor...

ataturk-10cm-en.jpg

***

Türk'ün yaşamsal uyarısı...

Yazının başından itibaren sıralanan ülkenin gidişatıyla ilgili kaygılara yeniden dikkat çekerek sormak lazım; "Başkanlık" planının "perde gerisi"nde, "madalyonun öbür yüzünde" neler oluyor ve "buzdağının altında" aslında ne var?.."

Bu soruların yanıtı dünkü Yeniçağ'ın manşetinden verilmişti aslında... Üstelik Adalet Bakanlığı da yapan, deneyimli siyasetçi Hikmet Sami Türk'ün kaygıları büyüten yaşamsal uyarılarıyla...

Çünkü Türk; Cumhurbaşkanlığı 1 No'lu Kararnamesi'nin 254. maddesindeki "e" ve "f" bentleriyle İçişleri Bakanlığı'na verilen ülkenin "idari yapı"sını belirleme yetkilerinin derhal Anayasa Mahkemesi'ne götürülmesi gerektiğini, bu maddelerin Anayasa'nın ilk 4 maddesine aykırı olduğu için uygulanmasının mümkün olmadığını söylemiş...

Bakanlık dayatmasında "hükümet" diye bir şey kalmadığının anlaşıldığını belirten Türk şöyle demiş;

"Tek kişi var, Cumhurbaşkanı... Bakanlar ancak ona teklif götürebilecek. Örneğin İçişleri Bakanı, hükümet ve bakanlar kurulunun yerini alabiliyor... Son söz, karar tek kişilik yürütme kuruluna, cumhurbaşkanına verilmiş durumda..."

Türk'ün çok önemli uyarıları içinde memleketin bölünebileceğine ilişkin kaygılar da var ki, en tehlikelisi de bu olsa gerek?.. Ne yani, "eyalet" tuzağıyla Türkiye gerçekten parçalanacak mı?..

Öteden beri kaygı uyandıran bu tehlikeli sorunun gerekçeleri de var...

Örneğin, Erdoğan'ın daha önce "eyalet sistemini düşünebiliriz" şeklindeki sözleri, HDP'nin öteden beri söylediği özerk bölgelere ayrılma talebi ve CHP'nin "yerel yönetimler özerklik planı" üzerinde durması gibi...

Yeni Kanun Hükmünde Kararname'nin (KHK) bazı maddelerinin perde gerisinde "eyalet planı" olduğuna da dikkat çeken Hikmet Sami Türk'ün aşağıdaki uyarıları ise cumhuriyetin geleceği için yaşamsal nitelikte;

"Anayasamızda değiştirilemez maddeler arasında yer alan maddeler eyalet sistemine engeldir. Bu maddeler daha değişmedi. Türkiye devleti ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür. Bu eyalet sistemine geçtiğiniz zaman durum farklı olur. Bugün Türkiye içinde özerk bölgeler önerenlerin uzun vadeli amacı, önce özerk bölgeyle başlayıp kademe kademe bağımsızlığa geçmek. Eyaletler bağımsız devletlere dönüşmüştür Osmanlı İmparatorluğu'nda. Sonunda elimizde bugünkü Türkiye Cumhuriyeti kaldı. Böyle bir olasılığı içeriyor bu, o bakımdan tehlikeli bir madde. Eyalet sistemine geçildiği zaman Türkiye'nin parçalanmasını yolu açılmış olur."

Tüm saptama ve uyarılardan sonra yeniden soralım o halde;

"Başkanlık" planının görünmeyen yüzünde aslında ne var, AKP "buzdağının altında" ne saklıyor ve muhalefet "madalyonun arka yüzünde"ki sinsiliği görmek için ne zaman harekete geçecek?..

Türkiye "eyalet" tuzağıyla parçalanarak "küçük Amerika" olunca mı uyanacak muhalefet ve yurttaşlar?..

Yazarın Diğer Yazıları