Türkiye yok, PKK var...

          Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan son zamanlarda sanki Kurtuluş Savaşı yeni başlamış gibi bir taraftan Lozan'ı eleştiriyor, öte yandan Misak-ı Millî sınırlarının kayıp edildiğinden söz ediyor... Ve Üniversitelerin açılışıyla ilgili törende yaptığı konuşmasının bir yerinde şöyle diyor:

 "Misak-ı Millî'yi kavrarsak Suriye'deki, Irak'taki sorumluluğumuzun ne olduğunu anlarız. Eğer bugün Musul üzerinde bizim sorumluluğumuz var, hem masada hem arazide olacağız diyorsak bunun bir sebebi var."

Bu söz karşısında bize atalarımızın söylediği gibi "el ol da baş yar" demek düşer. Keşke söylediklerinizin binde birini yapsanız... Ancak söz havada kalıyor. "Ne baş yaracak el" olabiliyoruz ne de Misak-ı Millî'nin yakın yerine varabiliyoruz. Misak-ı Millî yine sadece bir söylemden ibaret kalıyor. Misak-ı Millî'nin akıbetiyle ilgili olarak uluorta konuşmaktan gayrı elimizde somut bir şey yok. Ancak, Türkiye'nin ve elbette böylesine iddialı konuşan devlet büyüklerimizin ve dahi hepimizin moralini bozacak bir tablo tüm gerçekliği ile karşımızda duruyor.

Nedir o?

Sayın Cumhurbaşkanımızın Lozan'ı bir çırpıda etkisizleştirip, kendilerinin çok daha büyük hedefleri olduğunu açıklamalarından çok değil birkaç gün sonra PKK'nın Kerkük'te peşmerge güçleriyle birlikte dolaştığına şahit oluyoruz...

                "Elbette peşmerge ile birlikte olacak. Başka ne bekliyorsunuz" diyenler olacaktır. Haklı gibi görünseler de tam olarak haklı sayılmazlar.

                Neden?

                Çünkü biz yıllardır. Misak-ı Millî'nin peşinde olduğunu söyleyen büyüklerimizin sayesinde peşmergenin orduya dönüştürüldüğüne şahit olduk. Amerika, Kerkük'ü Barzani'ye peşkeş çekerken sessiz kalıp kırmızı çizgilerin bir anda yok edilişini de gördük.

                O günlerde hükümetten kaç kişi Misak-ı Millîyi hatırlıyordu?

                Sonrası da var...

Bırakın Misak-ı Millî'yi, üstüne üstlük kırmızı çizgilerimizi duman eden, Kerkük'ün millî hafızasını yakıp yıkan, nüfus kayıtlarını ateşe atan, mezarlıkları ortadan kaldıran Barzani'nin düzmece ordusu peşmergeyi Erdoğan hükümetleri eliyle bizzat biz eğittik. Bütün Kuzey Irak'ı ev ev, sokak sokak, yaptığımız inşaatlarla biz  şehirleştirdik.

                Eğer amacınız Misak-ı Millî idiyse kaç yıldır bunu neden yaptınız? Daha da önemlisi eğer amacınız gerçekten Misak-ı Millî idiyse ve siz Atatürk'ün başaramadığını şimdi başaracak idiyseniz neden Türkmenlerden bir ordu kurmadınız?

                Aynı durum Suriye için de geçerli. Türkiye isteseydi Suriye'de koca bir kolordu kurardı... İsterse hepsini komando, isterse bordo bereli yapardı... Türkiye için bunu yapmak çocuk oyuncağı idi. Ve bugüne gelindiğinde Özgür Suriye Ordusu gibi uyduruk birliklere muhtaç olmazdı. Daha da önemlisi Mercidabık'ın ruhunu diriltir, Anadolu Selçukluları'nın torunlarını yeniden şaha kaldırırdı...

Yapmadı.

                Şimdi Musul'a alınmıyormuşuz... Kerkük'te esamimiz okunmuyormuş. Üstelik düşmanımız terör örgütü, uluslararası toplumun bir üyesi olan Türkiye'den çok daha önemli pozisyonda Kerkük'te elini kolonu sallayarak geziyormuş...

Haydi, siz söyleyin: "Bize müstahak mıdır bu" denilirse cevabımız ne olsun?

                "Misak-ı Millî'yi kavrarsak Suriye'deki, Irak'taki sorumluluğumuzun ne olduğunu anlarız" diye çıkış yapıldığı saatlerde Amerika, seni, "bizim de haklarımız var" dediğin Kerkük'e de Musul'a da sokmuyor. Irak devletiyle kavga halindesin. Üstelik "müttefikim" deyip üstüne toz kondurmadığın hatta "genişletilmiş Orta Doğu" politikalarını güya birlikte yürüttüğünü sandığın Amerika, can düşmanın olan, her gün askerini polisini tuzak kurup katleden PKK'yı destekliyor. Onun bir kanadı olan PYD'ye alenen destek verdiği gibi "Amerika'nın kara birlikleri" sıfatını yakıştırıyor.

                Evet, Lozan'ı da, Misak-ı Millî'yi de eleştirebilirsiniz, ancak Lozan'ın kazanımlarının onda birini, Misak-ı Millî'de sahiplendiklerinin de binde birini elde edemezsiniz... Zaten yapamıyorsunuz... Sadece söylüyorsunuz...

Yazarın Diğer Yazıları