Türkiye’de sanatçı olmak

Ülkemizde en kolay şey bir unvan sahibi olmaktır. Bunların en başında da sanatçı unvanı almak geliyor. Sanat nedir de, sanatçılık bu kadar kolay olunuyor? Aslında sanatçı kime denmeli? Peki ülkemizde sanatçı diye takdim edilenlerin tamamı sanatçı mıdır?
Yapılan tanımlara bakıldığında sanat, bir duygu ve düşüncenin en güzel ve en estetik haliyle görsel ve işitsel bir maddede vücut bulması olarak ifade edilmektedir. Sanatta estetik değerlerin yanı sıra toplumun öz benliği de vardır. Bu benlik ise sanat estetiğini ortaya koyan insanın içinde yaşadığı milletin zekası, hayat felsefesi, ahlak, nizam, maddi manevi duygu ve istekleridir. Sanat bir milletin öz değerlerinden doğar ve gelişir. Onun içindir ki sanat, hiç bir şekilde toplumun dışında, ondan ayrı düşünülemez.
Sanatçı ise duyulmayanı duyan, görülmeyeni gören olmayanı bulandır. Sanatı gerçek anlamda özümleyen, önemseyen, kendi kişiliğinde eriterek güzel şeylere dönüştüren  “insan olmak”  bilincini en üst düzeyde tutan kendisini aşan kişidir. Karşılık beklemeden, sürekli kendisinden verendir. Yoksa sanatla uğraşan herkes sanatçı demek değildir.
Tüm bunların ışığında şöyle bir geriye dönüp, ülkemizde sanatçı diye halka takdim edilen kişilere bakacak olursak. Gerçek sanatçı sayısının bir elin parmaklarının sayısından biraz fazla olduğunu görürüz. Sanatçı denen bir çoğunun sanatçı olmayarak sanatla uğraşan değil uğraştığı sanılan kişilerden oluştuğudur.
Elbette herkes gibi sanatçıların da bir dünya görüşü ve inançları olmalıdır. Bunların olması demek, içinde yaşadığı toplumun değerlerine yabancı, toplumdan kopuk ve halkı hakir gören, her şeyleri paraya endeksli, icra ettikleri sanatla birilerinin ideallerine ve avukatlığına alet etmemeleri gerekmemektir.
Ülkemizde sanatçıyım diyenlere bakıldığında bazılarının milleti için çok büyük hizmetler verdiği ve halen verenlerin de olduğu görülür. Ancak adına sanatçı denen ve sanatçı olarak millete takdim edilen bir çok kişinin sanatçı olmadığı gibi o unvan altında millete zulüm ettiği de gözden kaçmamaktadır.
Yıllardır adına sanatçı denen bir kısım zevatın komünizme ve bölücülüğe hizmet ettiği bilinmektedir. Bilinmekte diyorum, çünkü nerede bir komünistlerin ve bölücülerin etkinliği olsa başta o sanatçı denen kişiler olurdu. Sanki ülkede sanatçı olmak komünist veya bölücü olmak demekti. Bu vasıfları taşımayanlara sanatçı denmediği gibi bunların ekmek parası kazanması dahi imkânsızdı. Bunlar gece kulüplerinde eğlenip, içkilerini içerlerken fakir ve fukaralık edebiyatı yaparak halkın çocuklarını kışkırtarak ölüme gönderenlerdi.
Günümüze gelindiğinde bu tiplerin vasıflarına bir de çıkarcılık eklendi. Bunların görevi ise milleti ayrıştır, milletine küfret, ülkenin bölünmesi için çalış ve tepedekilerin avukatlığına soyunarak uşaklık yap parayı kazan oldu. Görev bu olunca kimileri bölücülerin haklılığını ispat için yollara düştü, kimileri kendilerini halktan üstün görerek akıllı adamlığa soyundu, kimileri Kürtçü olup, Kürt kamplarını ziyaret etti ve kimileri de Ak Saray’a methiyeler düzer oldular.
Eğer bunları yapanlar gerçek sanatçı olsalardı, halka tepeden bakma yerine halkın içinde olur, ziyaretler yapılacaksa kendileri para kazansın diye hainlere karşı verdiği mücadelede şehit olanların dul ve yetimlerini ziyaret ederlerdi. Birinin yanında olunacaksa Ermenekli Recep Amcanın yanında olmaları gerekirdi. Söyler misiniz, hangi sanatçı maden şehitlerinin ziyaretine gitti, vatan uğruna şehit olanın cenazesine katıldı?
Ey milletim; gerçek sanatçı ile sanattan geçinenleri bir birine karıştırma. Siz medya kuruluşları bu tip kişileri sanatçı diye bize lanse etmekten vazgeçin. Artık halkımızın gözü açıldı, bunları tanıma fırsatı buldu. Bırakın bunları da ağababalarına hizmet etmeye devam etsinler. 

Yazarın Diğer Yazıları