Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Durmuş HOCAOĞLU

Durmuş HOCAOĞLU

"Türkiyeli Aydın"ın dini, Türk'e olan kinidir

“Sermâye” modern bir terim, kapitalizme âit; bir kere daha hâtırlatalım: Herhangi bir sermâye değil, “büyük S’li” sermâye; Marx’ın “Das Kapital” i ile daha bir namlanan küresel ismi ile “Kapital”. Kapitalizmin ilk mümeyyiz vasfı kazanç hırsıdır;  “Kapitalizm, kazanç özleminin belirtilerinden biridir”  diyen Georges Lefébvre, sözlerine devamla  “Uygarlık tarihinde, kapitalizmin özelliği, üretimi rasyonel bir düzeye ulaştırmak olmuştur”  demektedir. Doğru, ama noksan; kapitalizmin asıl mümeyyiz vasıfları bundan sonra gelir: Yoksulluk ve eşitsizlikten beslenmek, yâni sömürü (istismar) ve her şeyi paraya tahvîl etmek, yâni metâlaştırmak konusunda Deon Hickes şöyle demiştir:  “Yoksullar politika vücudunun elleri ve ayaklarıdırlar... Topraklarımızı parseller, tarlalarımızı sürerler ve cadde-lerimizi temizlerler... Hiçbir ulus yoksullar olmadan varlığını sürdüremez.” Bu gerçek daha sonra, Patrick Colquhoun tarafından, açık bir dille, kapitalizm için fakirliğin zarûrî olduğu hükmüyle resmen te’yid edilmiştir. Bu, “dâhilî sömürü” dür ve kapitalizm için şarttır; ancak yetmez: “Hâricî sömürü” de gerektir. Kapitalizm öncesinde siyâsî iktidarlar Sermâye’ye hükmederlerdi, kapitalizm ile birlikte Sermâye, siyâsî iktidarları tâyin ve onlara hükmeder olmuştur ve demokrasinin en büyük zaaflarından birisi ise tam da bu noktadadır. 
Ve buradan geliyoruz konuya: Sermâye’nin mantığında her şeyin bir para değeri vardır ve tabiî, vicdânın da; patolojik aydının gözü Sermâye’dedir, onun çanağından yalamak için. Ve Sermâye’ye yanaşırken de kendisini mallaştırır hâliyle; tabiatiyle patronu da onu bir “mal” olarak görür ve bir “mal” fiyatı biçer. O, artık patronun “mal”ıdır. Bu kadar basit. Gerçekten bu kadar basit. Şöyle basit: Sâhibi kime havla derse patolojik aydın ona havlar, kimi ısır derse patolojik aydın onu ısırır ki burası da aydın ihânetinin kuduz köpek salyasına dönüştüğü noktadır. Ancak, daha da kötüsü var; olmaz mı? Sermâye ecnebî ise ihânet katlanır; araya ecnebî istihbarat örgütleri de girerse - ki hemen bütün hâllerde girer - bir kere daha katlanır; katlanır da katlanır ve nihâyet “Türkiyeli aydın” ın ihâneti ile çukurun en dibine kadar iner. Burası, “aydın çukuru”nun dibidir ve dünya rekorudur. “Türkiyeli aydının ihâneti” apayrı bir fenomendir, sâhasında tek örnek oluşu bundandır; evet, o sâhasında tek örnektir, öyle ki, buraya kadarki îzahat dahi tam kifâyet edemez. Niçin?
Buraya kadar tâdât ettiklerimiz, normal bir aydın kişiyi fesâda uğratarak ihânete sevk eden âmillerdir; ancak, “Türkiyeli aydın”, bunların hiçbirisi olmasa da ihânete müheyyâdır; siyâsetin ifsâdı idi, sermâye idi vesâire, bütün bunlar zâittir o’nun ihâneti için, yâni onlar olmasa da bu mel’aneti işleyecektir; çünki, o’nun derdi Türk’ün varlığıdır; o, Türk’e tahammül edemediği için ihânet etmektedir; o, komünist olur, komünist olmak için değil, komünizm ölür liboş olur, liberal olmak istediğinden değil; küreselci olur, küreselci olmak için değil; Kürt’ü sevmez Kürtçü olur, Alevî’yi sevmez, Alevîci olur, Ermeni’yi sevmez Ermenici olur; AB o’nu ilgilendirmez, AB’ci olur; bir ve yalnız tek sebeple: O, Türk’e mazarratı dokunacak olan ne varsa bit gibi orada biter. Onun hiçbir yüksek ideali, hiçbir şeye sevgisi yoktur, hiçbir şeye sadâkat duymaz, onu ayakta ve diri tutan tek şey, sevdikleri değil, sâdece ve yalnız Türk’e olan dinmez nefreti, zift gibi yapışkan, kapkara kinidir.
“Türkiyeli aydın”, dini Türk’e duyduğu kin olan bir “alien”, bir “monster”dir vesselâm; böyle bilmekte fayda var. 

Yazarın Diğer Yazıları