Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hüseyin Macit <br>YUSUF

Hüseyin Macit
YUSUF

Türkiye’nin Kıbrıs’taki garantörlüğü tartışılamaz

Rum-Yunan ikilisi son dönemde Türkiye’nin Kıbrıs’taki garantörlük hakkının kaldırılması için kampanya başlatmıştır. Rum-Yunan yetkililerinin bu konuyu gündeme taşımadıkları tek bir gün yok gibidir. Rum-Yunan, Türkiye’nin garantörlük hakkından vazgeçmesinin mümkün olmadığını bilmemekte midir? Bal gibi bilmektedir. Ne var ki müzakerelerin al-ver sürecinde bu konu masaya getirilecek ve garantörlük kaldırılmayacağına göre başka bir konuda ödün koparılmaya çalışılacaktır. 1959-60 anlaşmaları neticesinde eşit ortak olarak tüm Kıbrıs üzerindeki kazanılmış haklarımızdan vazgeçmemiz söz konusu olmamalıdır. Londra-Zürih Anlaşmaları neticesinde kurulan Türk-Yunan dengesinin, Kıbrıs Rumlarının AB’ye, tüm Kıbrıs’ın meşru temsilcisi olarak alınması ile yara aldığı dikkate alındığında, bu dengenin daha da bozulmasına müsaade edilmemelidir. Anavatan Türkiye’nin garantörlüğünün kaldırılması Kıbrıs Türkünün güvenliğinin tamamen Rum’un keyfiyetine kalması demektir. Türkiye’nin Güney Akdeniz’deki stratejik varlığının ve güvenliğinin de tehlikeye girmesi demektir. Rum’a göre AB üyesi bir ülkede garantiler söz konusu olmamalıdır. En son geçtiğimiz hafta, Yunanistan’ın Güney Kıbrıs Büyükelçisi İlias Fotopulos, Kıbrıs’taki garantörlük sisteminin AB normlarına aykırı olduğunu iddia etmiş ve kaldırılmasının gerektiğini bir kez daha tekrarlamıştır.

Külahımıza anlatsınlar

Türkiye defalarca garantörlükten vazgeçilmesinin söz konusu olmadığını açıklamıştır. Kıbrıs Türkleri de garantörlüğün devamından yanadır.

Avrupa’da birçok küçük ülkenin savunması, güvenliği ve korunması AB üyesi ülkeler tarafından güvence altına alınmış değil midir? Bu güvenceler bir tür garantörlük anlamına da gelmiyor mudur? Fransa, Monako’nun, yine Fransa ve İspanya Andorra’nın, İtalya, Vatikan ve San Marino’nun, Belçika ve Fransa, Luxemburg’un güvenliğini garanti altına almamış mıdır? AB üyesi olmayan İsviçre, yazılı bir anlaşmaya dayanmasa da Lihtenştayn’ın güvenliğinden sorumlu değil midir? Örneğin, Monako’ya dıştan gelecek bir saldırıda Fransa, Monako’yu korumayacak mıdır? Fransa ile Monako arasında Versay, 1945 ve 1963’te imzalanan diğer ikili anlaşmalar Monako’nun korunması yükümlülüğünü ve hakkını Fransa’ya vermiştir; böyle bir düzenleme çağ dışı ise Fransa bundan niye vazgeçmiyor? Bu haktan niye feragat etmiyor? Monako ve Fransa arasındaki bu ilişki ve diğer örneklerdeki savunma-güvenlik-koruma ilişkisi, AB normlarına aykırı olmuyor da Türkiye’nin Kıbrıs’taki garantörlüğü mü aykırı oluyor? Rum-Yunan bunu ancak külahımıza anlatabilir. Türkiye’nin garantörlüğü anlaşmalarla sağlanmıştır ve her zaman geçerli olacaktır. Hatta bu garantörlük hakkının muhteviyatının genişletilmesi için ek çalışmalar yapılması, KKTC-T.C. arasında ek savunma-güvenlik anlaşmaları imzalanması da gündeme getirilmelidir.

Bu arada BM Güvenlik Konseyi 5 daimi üyesinin -ABD, Çin, Fransa, Rusya ve İngiltere- birçok ülkenin savunmasını/güvenliğini ve korumasını üstlendiği de unutulmamalıdır.

Hedef, Türkiye ve KKTC

Rum tarafı iflas etmiş ekonomisine rağmen savunma harcamalarında kısıntıya gitmemektedir. Avrupa’da nüfusuna göre silahlanmaya en fazla para harcayan ülke Kıbrıs Rum Kesimi’dir. Fransa, Almanya, Rusya ve Çin’den askeri malzeme alımları yapmaktadır. En son ABD Kongresi Rum tarafına uygulanan silah ambargosunu kaldırmıştır. Güney Kıbrıs’ın son dönemde İsrail, Mısır, Rusya ve ABD ile ortak askeri tatbikatlar düzenlediği gizli değildir. Bu askeri tatbikatların birçoğunun savaş senaryolarındaki hedef Türkiye ve KKTC’dir. Rum tarafı askeri açıdan güçlü durmak için elinden geleni yapmaktayken, Türkiye’nin Kıbrıs Türklerini ve adadaki haklarını korumaya yönelik garantörlük hakkından vazgeçmesi söz konusu değildir. Rum-Yunan ikilisi bu konuda daha fazla şamata çıkarmanın bir faydası olmayacağını anlamalı ve barışçı yollarla Kıbrıs anlaşmazlığını çözme yolları için gayret göstermelidir.

Yazarın Diğer Yazıları