Türkler ve Kürtlerin birlikte yaşaması...

Birkaç yıl önce HDP'nin bugün Eş başkan yardımcısı olan bir bayanla aynı televizyon programında Güneydoğu meselesini konuşuyorduk. Ben ısrarla "kardeşlik", "birliktelik" dedikçe böylesine önemli konumda bulunan bir kişinin suratını ekşiterek "nerden kardeş oluyoruz?", "birlikte yaşamak istediğimizi nerden çıkardınız" şeklinde sözleri kolaylıkla söyleyebildiğine şahit olmuştum. Bu tavır bile "eyvah" diyebilmemiz için yeterliydi. Çünkü Kürtleri temsil ettiğini söyleyen ve onların geleceğine etki edecek kararlar alan bir iradenin Türk Devletinde yaşarken Türklerle birlikte yaşamak istemediğini ileri sürmesi nasıl adlandırılabilirdi?

HDP-PKK-PYD çizgisi...

İşte o günlerde sözde çözüm süreci sonlanmış, Suriye'nin kuzeyindeki olaylarla ilgili halkı sokağa dökme girişimleri başlatılmıştı. Batı illerine de taşınmak istenen bu girişim bugün Türkiye'nin terör örgütü kabul ettiği PYD/YPG için bir mesaj niteliğindeydi. Bugünkü HDP'nin PKK-PYD çizgisinden sıyrılamayacağının en bariz işaretleri o gün verilmişti. Her ne kadar HDP'li Demirtaş 7 Haziran öncesinde "PKK'ya silah bıraktıracak olan AKP değil, biziz. Eğer barajı aşarsak, demokratik siyaset güç kazanırsa, PKK da buna göre adımlar atacaktır..." şeklindeki sözleriyle önemli bir oy oranına ulaşsa da gerçeğin ortaya çıkması uzun sürmemişti. Çünkü sivil siyasetin, diyalogun ve uzlaşmanın tek bir siyasal parti üzerinden sürdürülmesi ihtimali PKK-PYD ve onlara vekalet verenler için endişe vericiydi. Zaten bir terör örgütünün kendi iradesiyle salt barış için silah bırakacağını düşünmek tarihi gerçeklerden uzaklaşmak anlamına geliyordu. Terör örgütlerinin silah bırakması hedefi bizim gibi sınırları değiştirilmek istenen ülkelerde ancak taktiksel adımlar olarak değerlendirilebilir. Uzun vadede kalıcı ve stratejik bir neticenin elde edilebilmesi için perde gerisinde olan bitenleri ve burada meydana gelen tehditleri bertaraf etmek gerekir.

HDP'nin konumu

Türkiye'nin yaklaşık 40 yıldır karşısında duran terör sorunu, uzun zamandır etnik temelli bir Türk-Kürt ayrışması ya da çatışması olarak sunulmuş ve "özgürlük", "eşitlik" gibi kavramlarla üzeri örtülmüştür. Oysa ki bunlar meydana gelen sürecin sebebi değil bilakis sonuçları arasında kabul edilmelidir. Evet sonuçları bakımından bir Kürt sorunu ortaya çıkmıştır ancak aynı zamanda bir Türk sorunu Türkiye'nin sorunlar yumağında kendisini göstermektedir. Zira Türkiye'de Türk-Kürt kutuplaşması/bütünleşmesi ekseninde ele alınabilecek dört temel kimlik algılaması olduğu söylenebilir. Bunlar (1) Toplumun büyük çoğunluğu olarak "Türküm" diyenler, (2) "Ben Kürdüm ama Türk üst kimliğinden rahatsız olmuyorum", (3) "Kürdüm ve birlikte yaşamak istiyorum", (4) "Kürdüm ve bir arada yaşamak istemiyorum" diyenler... Açıkça görülmektedir ki Kürt siyasi hareketinin temsilcisi olma iddiasındakiler ve daha belirgin olarak HDP kanadı süreç içerisinde birinci kesimden dördüncü kesime doğru bir konumlanma içerisine girmiştir. Söz ve icraatları toplumun ve Kürtlerin ancak küçük bir bölümünü temsil eder hale gelmiştir.

Ne yapmalı?

İster HDP ister bir başka parti olsun Türkiye'deki Terör/Türk-Kürt sorununun akıbetini konuşurken bu dört kesimin de sürecin hedef alanında ortaklaştırılması vazgeçilmezdir. Oysa Çözüm Süreci döneminde, müzakere ve diyalog alanında ortaklaştırılabilecek kavramlar yerine kutuplaşan kesimlerin kendi kavramları çarpıştırılıyordu. Örneğin Suriye'nin kuzeyindeki gelişmeler hızlanınca "Rojava" adıyla Kürtlere sunulan zihinsel/ideolojik kavram Kürtlerdeki birlikte yaşama iradesini zayıflatırken, çatışmasızlığı olumlayan geniş kesimlerde sorunun tanımını "bölücü", "ayrıştırıcı" bir sosyo-psikolojik algıya bırakıyordu. Gelinen noktada HDP milletvekillerinin gözaltına alınması/tutuklanması yürütülen soruşturmanın doğası itibariyle yargının görev alanı içerisindedir. Fakat böylesine önemli bir adım atılırken kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi, sosyal kesimlerde ve etnik fay hatlarında "birlikte yaşam iradesini" daha da geriye götürecek söz ve eylemlerden uzak durulması son derece önemlidir. Unutulmasın ki Türkler ve Kürtler bu ülkede yaşamaya devam edeceklerdir.

Yazarın Diğer Yazıları