Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ahmet B. ERCİLASUN

Ahmet B. ERCİLASUN

Türklerin türeyiş efsaneleri: Ulu Han Ata Bitigçi

Ulu Han Ata Bitigçi, kayıp bir kitabın adıdır. Kitap kayıptır ama Mısır'da yaşayan bir tarihçi 1330'larda kitabı görmüş ve oradan çıkardığı notları kendi kitaplarına almıştır.

Kıpçakların kurduğu Türk devletinde (Memlükler'de) yaşayan tarihçinin adı Ebûbekr bin Abdullah bin Aybek ed-Devâdârî'dir. Türk asıllı Ebûbekir, biri dokuz, biri tek ciltlik iki dünya tarihi yazmıştır. Eserler Arapçadır; İstanbul'da Topkapı ve Süleymaniye kütüphanelerinde bulunmaktadır.

Ebûbekir, altın bir mahfaza içinde bulunan kitabı arkadaşlarıyla birlikte incelemiştir. Arapça eserinde kitabın adını Türkçe olarak kaydeder: Ulu Han Ata Bitigçi. Sonra da bu ismin Arapça tercümesini verir. Biz Türkçesini yazalım: Ulu Han Baba'nın Kitabı.

Ebûbekir'in eser hakkında verdiği bilgiye göre Ulu Han Ata Bitigçi, 826 yılında, Abbasi saray doktoru Cibrîl bin Bahtîşû tarafından Farsçadan Arapçaya çevrilmiş. Daha önce de Türkçeden Farsçaya tercüme edilmiş. Eser, Ebû Müslim Horasânî'den kalmış. Ona da büyük atası Büzürgmihr bin Bahtigân'dan intikal etmiş.

Büzürgmihr bin Bahtigân, Sasani kisrâsı (hükümdarı) Nûşirevan'ın veziridir. Nûşirevan 531-579 yılları arasında kisrâlık yapmıştır ve İstemi Kağan'ın güveyisidir. Demek ki eserin Türkçe aslı, İstemi Kağan çağına kadar çıkmaktadır. Fakat elimizdeki kayıt 14. yüzyıla aittir; çünkü Ebûbekir eseri o zaman görmüştür. Sonra da eser kaybolmuştur. Elimizde sadece Ebûbekir'in kayıtları vardır.

Ebûbekir'in gördüğü eser Arapçadır. Fakat adı gibi, içindeki bazı özel isimler de Türkçe olarak verilmiştir. Tarihte ve Bugün Şamanizm kitabında Abdülkadir İnan, Ebûbekir'in kitaplarından özetlediği türeyiş efsanesinin özetini verir:

İlk çağda yağmurdan hasıl olan seller Karadağcı denilen bir dağdaki mağaraya çamur sürükleyip getirdi ve bu çamurları insan kalıbına benzeyen yarıklara döktü. Su ile toprak bir müddet bu yarıklarda kaldı. Güneş Saratan burcunda idi ve sıcaklığı çok kuvvetli idi. Güneş, su ve toprak döküntülerini kızdırdı, pişirdi. Mezkûr mağara kadının karnı (batnı) vazifesini gördü. Su, toprak ve güneşin harareti (ateş) unsurlarından ibaret olan bu yığın üzerinden dokuz ay mutedil rüzgâr esti. Böylece dört unsur birleşmiş oldu. Dokuz ay sonra bu yaratıktan insan şeklinde bir mahlûk çıktı. Bu insana Türk dilince 'Ay Atam' denildi ki 'ay baba' demektir. Bu 'Ay Atam' denen kişi sağlam havalı ve tatlı sulu yere indi. Kuvvet ve neşesi günden güne arttı, orada kırk yıl kaldı. Sonra seller bir daha aktı, yukarıda zikredildiği gibi mağaradaki yarıklara toprak doldurdu. Güneş Sünbüle yıldızında idi. Binaenaleyh bu toprağın pişmesi zamanı güneşin aşağı indiği devre tesadüf etti ve bundan dolayıdır ki bu topraktan yaratılan kişi dişi oldu. Bu dişi kişiye 'Ay-va' adı verildi ki 'ay yüzlü' demektir. Ay Atam ile Ay-va evlendiler. Bunlardan kırk çocuk dünyaya geldi. Yarısı erkek yarısı dişi idi. Bunlar birbiriyle evlendiler. Ana ve babaları öldükten sonra çıktıkları mağaraya gömüp ağzını altın kapı ile kapadılar ve kapının yanına çiçekler koydular.

Ebûbekir'in kitabından ilk bahseden Mısırlı Ahmed Zeki Paşa'dır. 1912'de Atina'da yapılan Müsteşrikler (Doğu bilimcileri) kongresinde bu eserden ve türeyişle ilgili rivayetlerden bahsetmiştir. 1915'te de Muallim Cevdet, Yeni Mecmua'nın Çanakkale özel sayısında Ebûbekir'in eserinden bahseder. Fuat Köprülü'nün, Hüseyin Namık Orkun'un ve Bahaeddin Ögel'in çalışmalarında da eserden bahis vardır. Bütün bu çalışmalara rağmen bu konu âdeta unutulmuş gibidir. Konunun unutulmaması için bir de roman yazdım: Türk'ün Kayıp Kitabı - Ulu Han Ata. Akçağ Yayınları'ndan çıkan romanın ikinci baskısı da yapıldı. Meraklılar eserin sonuna koyduğum bilgilerden de yararlanabilirler.

Ebûbekir'in anlattıkları bu kadar değil. Arkası da var. Onları da sonraki yazılarda vereceğim.

Yazarın Diğer Yazıları