Türklük

Her insanın atalarından gelen irsi olan yönleri vardır. Taşıdığı genlerle bu durumu nesilden nesle aktarır. Bir de bu genlerin getirdiklerine aldığı aile terbiyesi de eklenirse, özellikle Türkler de daha da bir başka olur.
Türklük şuuru da atalarımızdan yavrularımıza intikal etmiş çok önemli bir mirastır. Bu miras, öylesine güzel, öylesine güzel bir miras ki, dostlarımıza güven vermenin yanında düşmanlarımıza korku salmaktadır. Herkes şunu çok iyi bilir ki, Türk demek vatanını seven, büyüğüne saygı gösterip nasihatini dinleyen, hoş görülü, cesur, atak ve bir kartal misali pençelerini de çok iyi kullanandır.
Bu nedenledir ki, insanlığın varoluşuyla var olmuş. Onlarca devlet kurmuş. Haksızlığa ve esarete boyun eğmeyerek hep hür yaşamıştır. Yer küremizde Türkler kadar keşiflerde bulunup, dünyaya nizam veren, tek tanrıya inanmış ve dünya hâkimiyetini en uzun elinde bulundurmuş başka bir millet daha gösterilemez.
Bu büyüklüğünün gereğidir ki, mazlumları hep korumuş, onlara kucak açıp, inançlarını yaşamalarına izin vermiştir. Osmanlı Devleti, döneminde konuyu o kadar ileri götürmüş ki, 214 sadrazamdan 130 tanesini Türk olmayanlardan yapmıştır. Türkler ise hep savaşlarda hatırlanmış, başka zamanlarda dışlanmıştır.
1839 Gülhane Hattı-ı Hümayunu ile bütün devlet makamları gayrimüslimlere açılmıştır. Bunların karşılığında ise Enderun ve Yeniçeri devşirmeleri devletin zayıflamasıyla genlerinin gereği icabı aslına rucü edip Türklere ihanet etmişlerdir.
Türklüğe ihanetin bir başka boyutu ise, devletimizin toprakları üzerinde kurulmuş yabancı okullar olmuştur.
Türk olmayanlar bunları yaparken, Türk olup da hiç esir olmayanlar, esarete boyun bükmeyeceğini haykıranlar ise genç Türkiye Cumhuriyetini kurmuşlardır. İşte Cumhuriyeti kuran bu felsefenin adı Faşizm, Nazizm, gibi şoven, ırkçı totaliter ideolojilerle ve şeriatçı, kökten dinci, radikal İslamcı akımlarla hiçbir benzerliği olmayan Türklük inancıdır.
Bugün ise adeta Osmanlı Devletinin son dönemlerini yaşarcasına olayların olduğu, Türklerin dışlanıp diğer unsurların baş tacı yapıldığı günleri yaşıyoruz. Ancak genç Cumhuriyeti kuran zihniyet bu yapılanların farkındadır. Bu gidişata asla izin vermeyecektir.
Bu duyarlılığın en güzel örneği Ata’mızın hakkın rahmetine yürüdüğü gün olan 10 Kasım günü Anıtkabir’e milyonlar yürüyerek, bizler yığın değiliz, kitle değiliz, ebru değiliz, mozaik değiliz, kilim desenleri değiliz, biz milletiz. Hem de büyük, asil, yüce Türk milletiyiz diye haykırışı ile görülmüştür.
O anma töreni ki, Azerbaycan’daki Türk elçiliğinin hemen karşısındaki parktaki Atatürk anıtının önünde yapıldı. Azerbaycan’da okuyan gençlerimizle birlikte Azerbaycanlı kardeşlerin, hocalarımız ve iş adamlarımızın da katılımıyla çelenkler konulup, saygı duruşu ve iki devletin istiklal marşlarını müteakiben andımızın okunması, şahsım ve diğer katılımcıların günün anlam ve öneminin belirten konuşmalar yapması, gençlerin Ata’mızdan aldıkları ilhamı ifade etmeleri bugüne bir başka anlam yüklemiştir.
Büyükelçiliğin avlu duvarları arasındaki, yerel saate göre üç beş kişiyle adeta yasak savma adına yaptığı anma töreni, Atatürk anıtına çelenk dahi koymamaları, benim gibi oradaki herkesi üzdüğü gibi yanlış olan o anlayışın kınanmasına neden olmuştur. 
Böylesine yanlış bir anlayışa rağmen, orada çelik gibi bir iradeye sahip Türk insanını görünce böyle bir milleti kimsenin ayaklar altına alamayacağına ve tarihten silip atamayacağına bir kez daha inandım. Ey Türk milleti, eğer daha da başarılı olmak istiyorsan, o zaman boyun eğmeyeceksin. Eğer bir kere boyun eğersek bir daha doğrulamayız.
Siz Türklüğü yok etme adına her şeyi yapanlar ve yapmaya devam etmek için çalışanlar! Unutmayınız ki, her gece bir sabaha gebedir. Güneş mutlaka doğarak karanlıkları aydınlatacaktır. O aydınlıkta Türklük ilelebet yaşayacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları