TÜRSAB başkanlığı neden bu kadar önemli?

Profesyonel Turist Rehberliği mesleğine başladığım 1994 yılından buyana, turizm sektöründeki gelişmeleri birebir gözlemleme imkânını yakaladım. Sektörde bunca yıl geçirdikten sonra, bazı gelişmelerin basın ve yayın yolu ile insanlarımıza olduğundan farklı bir içerikle sunulmasını bir türlü içime sindiremediğim için, turizm sektörü ile ilgili bilinmeyenleri Milletimizle paylaşmak amacıyla ve Yeniçağ Gazetesi’nin bana sağladığı yazma olanağı ile yazmaya başladım ve devam ediyorum.
Yıllardır kafamda çözemediğim konuların başında, 1618 sayılı kanunla kurulan TÜRSAB’in (Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği) varlık sebebi geliyor. Varlık sebebi diyorum çünkü, Seyahat Acenteleri Kanunu incelendiğinde, seyahat acentesi belgesi vermek yetkisi T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda bulunuyor. Ama işin anlayamadığım noktası da buradan itibaren başlıyor.
Seyahat acentesi belgesi almak isteyen tüzel kişilik bütün belgelerini hazırlayıp Bakanlığa sunuyor ve Bakanlık 50 milyon Türk Lirası teminat mektubunu Turizm Bankası’nda bloke ediyor. Yani belgeyi onaylayıp vermekle yetkili olan Bakanlık  “seyahat acentesi belgesi”  için bu kadar para alırken, 1618 sayılı TÜRSAB Kanunu gereği  “üyesi olmak zorunda olduğunuz TÜRSAB” a  “üyelik belgesi” karşılığı 20 milyar Türk Lirası ödemeniz gerekiyor.
Fakat bugüne kadar hiç kimse, sivil bir kurum olan ve Bakanlığın onayı olmadan  “seyahat acentesi belgesi”  vermek yetkisi olmayan  “TÜRSAB’ın”  neden bu kadar yüksek miktarda  “üyelik belgesi bedeli”  aldığını sorgulamadı. Bugüne kadar gördüğümüz tüm Kültür ve Turizm Bakanları bu konuda bir çift laf etmediler bile. Bugün sayıları beşbinin üzerinde olan seyahat acentelerinden  “üyelik bedeli olarak” tahsil edilen paraların toplam miktarının ne kadar olduğu sorgulanmalıdır.
Yıllardır T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın  “ülke tanıtımı”  için yeterli kaynak ayırmadığını ve harcama yapmadığını eleştiren TÜRSAB başkanlarının,  “ülke tanıtımı”  için  “üyelik bedeli”  olarak tahsil ettikleri paraların ne kadarını harcadıklarını belgelemeleri gerekmektedir. Bu nasıl bir birliktir ki, bunun başkanı olabilmek için zamanında Kültür ve Turizm Bakanlığı yapmış şahısların bile adı geçmektedir.
Sektörün en tepesindeki kişi olan  “Bakan” , sektör için  “Bakan olarak yapamadıklarını”  bu birliğin yani  “TÜRSAB’ın başkanı”  olarak mı yapabilecektir? Bu ne tür bir kurumdur ki eski Bakanların bile başkanlık için adları geçmiştir?
Yine kafamda soru işaretleri yaratan diğer bir konu da, Sayın Başaran Ulusoy’un Kasım 2005’teki seçimlerden sonra  “bir daha aday olmayacağım”  açıklamasının ardından, Kasım 2007 TÜRSAB başkanlığı için aday olacağını geçtiğimiz günlerde açıklaması.
Son yapılan yasal değişikliklerle 1618 sayılı TÜRSAB Kanunu’nda  “birlik merkezinin Ankara’dan İstanbul’a taşınması da dahil”  bir sürü ek olanaklar tanınmış durumda. Sanıyorum bu son yapılan yasal değişiklikler ve TÜRSAB’a
verilen geniş yetkiler, bu birliğin başkanlığını daha cazip hale getiriyor.
Bundan sonraki yazılarımda, TÜRSAB’ın daha önceki yasayla yapabildiklerini ve yasal değişikliklerden sonra kendisine sağlanan diğer olanakları incelemeye devam edeceğim. Bu incelemeler sonunda nasıl bir yapı ile karşı karşıya olduğumuzun daha iyi anlaşılacağını düşünüyorum...

Yazarın Diğer Yazıları