TÜRSAB uyuyor mu?

2007 yılında yapılan yasal değişikliklerle, Türkiye’de hiçbir  “birliğe” tanınmayan olanaklar TÜRSAB’a (Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği) tanındı, bu yasal değişikliklerle hem ulusal hem de uluslararası ilişkilerde TÜRSAB’ın karşısında durabilecek hiçbir güç kalmadı dersem abartmış olmam.
Gücünü 1618 sayılı Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği Kanunu’ndan alan TÜRSAB, yasal zeminde güçlendikçe, asıl varlık ve kuruluş amacını oluşturan  “turizm sektörünün düzenli hizmet vermesine” yönelik faaliyet alanlarında kendisini göremez olduk. Yani “birlik” güçlendikçe, daha zayıf konumda kalmayı yeğler bir görüntü veriyor.
Gelirlerinin her geçen gün arttığını bildiğimiz TÜRSAB, yasal değişikliklerle “seyahat acentelerinde bulundurulması zorunlu olan iki enformasyon memuru” zorunluluğunu ortadan kaldırırken, yine aynı TÜRSAB hemen hemen iki yılda bir  “enformasyon memurluğu sınavları açmaya ve binlerce insana belge vermeye devam ediyor.”
Bir taraftan, enformasyon memuru bulundurma şartını ortadan kaldırıp, diğer taraftan da sürekli sınav açarak belge dağıtmak nasıl açıklanabilir? Tabii ki, sınava başvuru sırasında yatırılan ücretleri düşündüğünüzde, milyonlarca YTL’lik bir gelirin elde edildiğini görürsünüz.
TÜRSAB üyesi seyahat acentelerini,  “kümesteki tavuklar”  misali gören bir zihniyetin uygulamalarına bakıldığında, aidat toplayan, uluslararası ilişkiler kurmada yasal hiçbir engelle karşılaşmayan, Turizm ve Kültür Bakanlığı bünyesinde bulunan  “enformasyon memuru belge ve acentelerin dosyalarını”  kendi bünyesine alabilen, devlet içinde devlet konumuna yükseltildiğini ve her konuda ahkâm kestiğini süreç içinde gözlemliyoruz.
Fakat, TÜRSAB’ın asıl yapması gereken  “seyahat acentelerinin faaliyetlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesi” noktasında kendilerini göremiyoruz. Bir anda buharlaşıyorlar. Yaz sezonunun başlamasıyla birlikte, yıllardır şikâyet ettiğimiz olaylar yeniden yaşanmaya başladı. Her kurum, kuruluş, dernek, mahallenin önde gelen bay ve bayanları, amcalar, dayılar, halalar ve büyük ağabeyler, kiraladıkları herhangi bir taşıma aracıyla  “turlar düzenlemeye” devam ediyorlar.
Turizm sektörüne yaptıkları katkıları televizyon kanallarını gezip anlatan TÜRSAB Başkanı Sayın Başaran Ulusoy’un, bu denetimsiz ve ülke turizmine zarar veren faaliyetler konusunda hiçbir şey yapmamasını anlamakta zorlanıyorum. TÜRSAB’ın birincil görevi kendisine üye olan  “seyahat acentelerinin haklarını korumak ve kollamak”  olmalıdır. Eğer her TÜRSAB üyesi seyahat acentesinden senelik bin YTL’nin üzerinde  “üye aidatı”  alıyorsanız ve bu aidat oranını alma hakkını hangi yasadan aldığınızı, yasa maddesini gönderdiğiniz sirkülerde belirtiyorsanız, üyelerinizin  “hak kaybını önlemek zorundasınız.”
Okulların yaz tatiline girmesiyle birlikte, turizm konusunda hiçbir bilgi ve yetkisi olmayan öğretmenlerin öğrenci gruplarının başında turlar düzenlemesi TÜRSAB’ın ayıbıdır. Anne ve babaların çocuklarını emanet ettiği öğretmenler, hizmet aldıkları işletmelerden öğrenci başına belli bir komisyon istiyorsa, daha söyleyecek ne kalıyor
bilmiyorum.
Eğitim alanındaki yozlaşmanın ne boyutlara geldiğini, öğrenci gruplarının başında gelen öğretmenlerin küçücük çocukların üzerinden komisyon talep ettiklerini görünce daha iyi anladım. Ortada bir günah varsa, bu günahın en büyük sorumlusu yasal olarak görevini yapmayan TÜRSAB diye düşünüyor ve göreve davet
ediyorum.

Yazarın Diğer Yazıları