Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Serap BESİMOĞLU

Serap BESİMOĞLU

Üç hikaye... Üç ders

Kıssadan hisse hikayeler bazen okuyup geçtiğimiz ama düşündüğümüzde ise hayatımızda önemli kararlar aldırtan ve yaşamla paralel bir çok yaşanmışlığa ışık tutan, düşündüren, içerikli anlatımlarla dolu. Mail adresime okuyucularım tarafından gönderilen çok anlamlı üç hikayeyi sizlerle de paylaşmak istiyorum.

 


Hikaye 1

 


Avrupa’nın ünlü sanat merkezilerinden birinde, çocuğun biri, vitrinde çok hoş bir tablo görür. Tablonun bedeli oldukça yüksektir. Çocuk bu tabloyu bir sonraki sene abisinin doğum gününe almayı ister ve bir iş bulup kıt kanaat geçinerek biriktirdiği tüm para ile mağazaya gider.İçeri girer, tabloyu bir süre yakından izledikten sonra resmi yapan sanatçıyı bulur ve; “Abimin doğum günü için bu resmi satın almak istiyorum, tüm param da bu kadar” der. Ressam bir süre düşündükten sonra resmi paketler ve çocuğa satar. Çocuk paketini alır ve teşekkür ederek çıkar. Mağazada adamın arkadaşları da vardır ve şaşkın şaşkın sorarlar: “Sen ne yaptın, o resmin değeri milyonlar ederdi. Neden bu kadar düşük bir rakama sattın?” Ressam cevap verir:  “Evet, ben bu resme milyonlarını verecek pek çok insan bulabilirdim, ancak tüm servetini bu resme verecek kaç kişi var?..”
Buradan çıkarılacak kıssa  Her şeyin fiyatını biliyor olmak yeterli değildir. Değerini de bilmek lazım. Bazen öyle anlar vardır ki, para hükümsüz kalır.

 


Hikaye 2

 


Hz. Ali’nin ağabeyinin oğlu Abdullah b. Cafer, sıcak bir günde, bir kabilenin hurmalığına inmişti. Abdullah burada dinlenirken, hurmalıkta çalışan köleye, yemek vakti üç parça ekmek geldiğini gördü. Adam ekmeklerden birini ağzına götürmek üzereydi ki, birden önünde açlığı her halinden belli bir köpek belirdi. Köle elindeki ekmeği köpeğin önüne attı. Köpek ekmeği derhal yedi. Köle ekmeğin ikinci parçasını da attı. Köpek bunu da bir kerede sildi süpürdü. Köle bunun üzerine üçüncü parçayı da köpeğe verdi. Kalkıp, yeniden işine dönmek üzereydi ki olup biteni uzaktan seyreden Abdullah, yaklaşıp sordu:
- “Ey köle, neden kendine hiç ekmek ayırmadın?”
- “Baktım ki hayvan çok aç. O halde bırakmak istemedim.”
- “Peki sen ne yiyeceksin şimdi?”
- “Oruç tutacağım.”
Bunun üzerine, Abdullah, köleden sahibini, evinin nerede olduğunu sordu. Sonra da gidip adamdan bu hurmalığı içindeki köleyle birlikte satın aldı. Sonra döndü, köleye bu tarlayı ve onu sahibinden satın aldığını söyledi ve ekledi: “Seni azad ediyorum. Bu hurmalığı da sana hediye ediyorum.” Cömertliğiyle meşhur Abdullah, kendisinden daha cömert birini tanıyıp tanımadığı sorulduğunda, bu olayı anlatır ve “Ama o köpeğe topu topu üç parça ekmek vermiş; sense ona koskoca bir hurmalığı ve hürriyetini vermişsin” dediklerinde, şu karşılığı verirdi: “Ama o elindeki her şeyi verdi; ben ise elimdekinin bir kısmını...
Bir atasözü vardır. “Veren el daima alır” derler. İyilik birileri görsün diye yapılmaz ama daima birileri fark edecektir. Paylaşmak manevi bir haz olmanın yanı sıra, insan olduğumuzu da unutmamak için önemli bir ayraçtır. Sonuçta oyun bitince şah da, piyon da aynı kutuya konur.

 


Hikaye 3

 


İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri bir gün yolda giderken karşıdan gelen bir adamın yolunu değiştirerek karşı tarafa geçtiğini görünce sormuş: “Beni görünce neden yolunu değiştirdin?” Soruya muhatap olan şahıs utana sıkıla: “Size olan borcumu hâlâ ödeyemediğim için sizden utandım” demiş. Bunun üzerine İmam-ı Azam şöyle demiş: “Bundan sonra bana artık herhangi bir borcun yok. Şu andan itibaren bana olan borcunu siliyorum. Bu zamana kadar beni her gördüğünde seni huzursuz ettiğim için bana hakkını helâl et.”
İnsanın yüreğini ezmek ya da boynunu bükmek. Bunu bilmeden dahi yapsak acıtıcı oluyor bazen. Mühim olan kul hakkı almamaktır. Dünya malı dünyada kalır.

Yazarın Diğer Yazıları