Ülkemizde ajan mı yok?

Sarai Sierra feci şekilde öldürüldü ya, bizim komplo meraklıları içerden ve dışardan kulaklara üflenen bilgilerle binbir türlü senaryo üretiyor. 1978’de, Geceyarısı(Midnight) Ekspresi filmi ile Türkiye’nin zaten yerlerde gezinen itibarına ciddi bir darbe vurulmuştu. Filmde İstanbul’dan haşhaş çıkaran bir gencin hikayesi öyle abartılmıştı ki, sonradan özür dileseler de bu özürleri sadece Türk seyircisi duydu. Son hikaye ise gerçekten çok barbarca. Yeni bir film çekseler ekstradan dehşet sahnesi eklemelerine gerek kalmaz. Sonuçta ister ajan, isterse uyuşturucu kuryesi olsun bir yabancının vahşice öldürülmesi Türkiye’nin itibarına zarar veriyor? Ancak bizim daha köklü bir sorunumuz var: Ajanlaşmış ve kuryeleşmiş beyinler.
Yeniçağ okuyucularına yabancı mihrakların çevirdiği dolapları anlatmanın gereksizliğini biliyorum. Benim niyetim sıradan ajan - kurye hikayelerinin göz boyacı niteliğini vurgulamak. Maalesef Hollywood’un casusluk ve bilim-kurgu filmlerine taş çıkartacak senaryolarla bizde öyle nesiller yetiştirildi ki, ABD ve İngiltere’nin ayrıca ajan göndermeye ihtiyaç duyacağını sanmıyorum!Yerli beyinler bir kez formatlandıysa, geriye söylenecek daha ne kalır?
Gençlerimiz milli-manevi değerlerine, ecdadına, devletine ve milletine yabancılaştırıldı.Öylelerini görüyor, duyuyor, okuyoruz ki, insan dehşete kapılıyor! Ana vatanında yaşanan olumsuzlukları vesiyasetçilerin zaaflarını yurtdışında panellerde, konferanslarda, gazete sütunlarında ve medya ortamlarında yüzsüzce, ağız dolusu kusuyorlar: “Efendim, siz onları yanlış tanıyorsunuz. Görünüşlerine bakmayın. Aslında onlar sizi de sevmez, iktidara gelir veya güçlenirlerse iki devletin arası bozulur.”  Büyük başkentlerin hepsinde böyle onlarcasına rastlarsınız.
Darbeler ve olağanüstü dönemlerde sağcı, solcu, dindar her görüşten binlerce genç vatanını terke zorlandı. Birçoğu sığındığı devletten sınırdışı edilmemek için yerleştikleri ülkelerin istihbarat teşkilatlarının kontrolüne girmek durumunda kaldı. Bugün de 12 Eylül öncesinin hataları tekrarlanıyor. İmralı ile müzakere sürecinde silah bırakacak teröristleriyurtdışına çıkarma planları tartışılıyor. Eskiden memleketin kafası çalışan gençlerini kontrolüne terk ettiğimizyabancılaraşimdi de eli silahlı militanlar mı teslim edeceğiz! Dün veya bugün hayati sorunlara çözüm amacıyla üretilen projelerin neresinde bir devlet aklı var? Düşmanlara kendi elinizle tetikçi yetiştirmekten bıkmadınız mı?
Ajanlaştırılmış beyinlerin hangi rezaletlerini yazayım: En güzide kurumlarımızdan birinin personeline bizzat Amerikalı subayların elinden maaş verildiğini mi, yoksa NATO yardımı askeri araçların montajı için Türkiye’de tesis kurulması önerildiğinde bizim gafil idarecilerimizin fazladan iş çıkacak diye,  “bunların montajlarını da siz yapın, yürür vaziyette alalım” demelerini mi? Memleketi 50 cent’e muhtaç hale düşürüp IMF’nin, Dünya Bankası’nın kapısında kuyruğa girmelerini mi?
Zihinler yabancılaştığında öyle vahim neticelerle karşılaşırsınız ki, sıradan hastalıklar kangrene dönüşür: Amerikan ordusunun Vietnam’da yahut İsrail güvenlik güçlerinin Filistin’de uyguladığı gayri nizami harp yöntemlerini, hiç sorgulamadan, insanınıza karşı uygulayacak kadar şartlandıysanız, ordunuzu kendi ülkenizde işgalci durumuna düşürürsünüzde farkına bile varamazsınız!
Toprağı bol olsun, SierRa ajan yahut kurye olsa cürmü kadar yer yakardı. Bir şekilde ülkesi cenazesine sahip çıkıyor. Oysa biz kaç nesli atalarına düşman, batılılara hayran yetiştirerek heder ettik de yasını bile tutamadık. Şimdilerde, eski alışkanlık nüksettiğinden olsa gerek büyükelçileri yine içişlerimize doğrudan karışıyor. Gelinen aşamada tek tesellimiz, eskiden İngiliz veya Amerikan büyükelçiyle ters düştüklerinde başbakanlar görevden alınırdı. Son yıllarda büyükelçiler değiştirilmeye başlandı. Umarız diplomatik bir geleneğe dönüşür. Sıradan casusluk hikayelerinden bıktık artık. Büyük idealleri olan bir devlet üçüncü sınıf senaryolarla oyalanamaz.

Yazarın Diğer Yazıları