Ülkemize yakışır vize pulu

Bir yabancı ülkeye gitmeden önce, o ülke hakkında bir şey bilmeseniz bile vize işlemleri sırasında karşılaştığınız uygulamalar o ülke ile ilgili bazı fikirlerin kafanızda canlanmasına neden oluyor.
İnsanın doğası gereği olsa gerek, eğer bir ülkeye gitmek için başvurduğunuzda işlemler çok uzun sürüyorsa o ülkeye karşı bir antipatinin zihninizde oluştuğunu hissediyorsunuz. Fakat işlemler bitip pasaportunuza o ülkeye girişinizi sağlayacak olan  “vize pulu”  yapıştırıldığında büyük bir rahatlama duygusu sizde hakim oluyor.
Vize pulunun rengi, yapıştırılış şekli, üzerinde yazan bilgiler bir noktada o ülkeye karşı sizde bir sempatinin veya saygının oluşmasına sebep olur. “Vize pulu” bir anlamda o ülkeye giriş bedeli olarak ödenen para miktarı ile de ilgili olup, Vize puluna bakıldığındaki ilk etki ve ciddiyet yabancıların ülkeye karşı daha bir değişik gözle bakmasına neden olmakta.
Maalesef halen kullanılan ve yabancıların ülkemize girişlerinde pasaportlarına yapıştırılan Vize pullarına baktığımızda, eskiden senetlere yapıştırılan pullardan pek bir farkının olmadığı görülecektir. Oysaki geldikleri ülkenin  “medeniyetlerin beşiği”  olduğunu gösteren ve her ay değişik renklerde pasaportlara yapıştırılan pullarla bir nebze de olsa ciddiyet sağlanacaktır. Bunun da devlete çok büyük bir maliyet getireceğini sanmıyorum.
Domuz gribi vakaları
Her yıl olduğu gibi turizm sezonu başlangıcında alışık olduğumuz türden yeni yeni virüsler kamuoyunun bilgi ve tecrübe etmesine olanaklı kılındı. Bilindiği gibi önce Kuş Gribi daha sonra Kırım Kongo Kenesi şimdi Domuz Gribi her ne hikmetse bütün çıkan virüsler de hep özellikle insanların seyahat ederek kolaylıkla diğer ülkelere taşıyabileceği virüs tipleri olmaya başladı.
Ulaşım teknolojisinin bu kadar geliştiği ve turizm sektörünün girmediği yer kalmadığından dolayı, bundan sonraki süreçlerde ülkelerin attıkları siyasi adımlara göre emperyalist güçler onları etkileri altında tutmak için günümüzün en ucuz silahı olan “mikropları veya geni ile oynanmış virüsleri”  kullanacaklardır.
2009 yılı başında Latin Amerika ülkelerinden Meksika’da görülen ve daha sonra etkilerinin ne olacağı tam kestirilemediğinden hemen ilacı piyasaya sürülen “Domuz Gribi”  örneğinde olduğu gibi, ülkelere ve milletlerin gen yapılarına göre özel sipariş “mikrop ve virüs” savaşlarının yaşanacağı tehlikeli bir sürece dünya girmiş bulunuyor.
Bu süreçten başarılı ve en az zararla çıkmanın tek yolu da, gelişmiş bir “gümrük kontrol sistemini” kurmaktan geçmektedir. Yoksa herkesin elini kolunu sallayarak gelebildiği ve vizesini geldiği havaalanında aldığı bir ülke olmaya devem ettiğimizde, Türkiye tüm “mikrop ve virüs saldırılarının” açık hedefi olmaktan kurtulamayacaktır.
Bunların dünyada örneklerini görmek ve “karşılıklılık ilkesi” gereği aynısını Türkiye’ye girişte de uygulamak çok yadırganacak bir durum olmayacak ve turizm sektörünün olumsuz etkileneceği yorumları da geçersiz olacaktır.
Umarım Dışişleri Bakanlığımız ve Gümrüklerden Sorumlu Devlet Bakanlığımız yaşanan olaylardan ders çıkarıp,  “Gümrük Kontrol ve Muhafaza Mevzuatında”  köklü değişiklikler yaparak bu olumlu başlangıcın mimarı olurlar.

Yazarın Diğer Yazıları