Ülkücüler Ulucanlar Cezaevi'nde buluştu

Ülkücüler Ulucanlar Cezaevi'nde buluştu
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde önemli bir yeri olan 12 Eylül 1980 darbesi Ülkücü Hareketin köklü kurumlarından biri olan Selçuklu Vakfı tarafından Ankara Ulucanlar Cezaevinde düzenlenen 38. yılında 12 Eylül adlı panelde değerlendirildi.

Selçuklu Vakfı tarafından düzenlenen program çerçevesinde Ulucanlar Cezaevinde bir araya gelen binlerce Ülkücü önce 12 Eylül 1980 öncesi ve sonrası bu cezaevinde kalan Ülkücülerin kaldığı koğuşları, kısımları ziyaret etti.

Ülkücülerin kaldığı 2. Koğuş ve diğer kısımlar ziyaret edilirken 80 öncesi ve sonrası bu koğuşlarda kalan bazı ülkücüler burada katılanlara cezaevini, o günleri ve yaşananları anlattılar. Ulucanlar Cezaevinde idam edilen bazı Ülkücü şehitlerden ve yaşadıklarından bahsedildi.

MAMAK TATLISI İKRAM EDİLDİ

Cezaevi gezisinin ardından programa katılanlara meşhur “Mamak tatlısı” ikram edildi. Mamak tatlısı Mamak cezaevinde yatan Ülkücülerin o dönemin şartlarında yaptıkları kendilerine has bir tatlıydı. Ülkücü Hareketin efsane isimlerden uzun yıllar cezaevlerinde yatan Mahir Damatlar genç kuşaklara Mamak tatlısının simgesel anlamını anlattı.

Ülkücülerin kaldıkları koğuşların ziyaret edilmesinin akabinde panele katılan Ülkücü yazarlar kitaplarını imzaladılar. Ardından Ülkücü hareketin hafızalarından biri olan araştırmacı Metin Turhan tarafından düzenlenen 12 Eylül ile ilgili fotoğraf sergisi ziyaret edildi.

Akabinde Ülkücü sanatçılar Hasan Sağındık ve Selçuk Küpçük misafirlere 12 Eylül ve Şehitlerimizle ilgili bestelerini icra ettiler.

Daha sonra panele geçildi. Selçuklu Vakfı Genel Başkanı Dr. Lütfü Şehsuvaroğlu’nun moderatörlüğünde düzenlenen panele; Muhittin Çolak, Dr. Ahmet Tevfik Ozan, Erdoğan Cabbar A., Veysel Tekelioğlu ve Hakkı Öznur katıldı.

Panelin açış konuşmasını 12 Eylül 1980 öncesi Ülkü Ocaklarının Genel Başkanlığını yapmış isimlerden biri olan yYazar Lütfi Şehsuvaroğlu yaptı. Şehsuvroğlu konuşmasında darbeler dönemi kapanmalı dedi. Bir daha darbe muhtıra ve kalkışmaların yaşanmaması için siyaset kurumunu ve toplumsal kesimleri daha duyarlı olmaya, demokrasiye sahip çıkmaya davet etti. Millet ve demokrasi düşmanlarına karşı birlik ve beraberlik içinde hareket etmelerinin ülkenin geleceği için çok önemli olduğunu vurguladı. Bu tür toplantıların darbelere karşı Milli Şuurun ayakta tutulması için önemli olduğunu ve devam edeceğini ifade etti.

2a8e47b7-1c92-4ddf-b5d0-e4c5e00a550d.jpg

katılan Panelistlerden “Rüzgarın oğlu” lakabıyla Ülkücü Camiada bilinen hareketin sembol isimlerinden Muhitttin Çolak büyüğümüz Ülkücü Hareketin 12 Eylül darbesine bakışını ve Ülkücü Hareketin vermiş olduğu destanlık mücadeleden ve rahmetli Alparslan Türkeş ile anılarından bahsetti.

Her ikisi de 12 Eylül döneminde aranan isimlerden olan Erdoğan Aktaş ( Cabbar) ve Veysel Tekelioğlu 12 Eylül darbesi sonrası yaşadıklarını anlattlar. 12 Eylül darbesinin Türkiye’ye vermiş olduğu tahribattan söz ettiler

Yine 12 Eylül 1980 öncesi Ulucanlar Cezaevinde uzun yıllar yatan hareketin sembol isimlerinden Şair Dr Ahmet Tevfik Ozan cezaevi yıllarını kendine has üslubuyla anlatırken o dönemle ilgili anlattığı anekdotlarla herkesi duygulandırdı ve hüzünlendirdi.

DARBEYİ YAŞAYAN ASENALAR

12 Eylül döneminde Mamak askeri cezaevinde yatan Nermin Öztürk ve Fatma Kayıcıoğlu’nun konuşmaları panele katılan misafirleri derinden etkiledi.

MHP Gençlik Kollarında ve Ülkü Ocaklarında yapmış oldukları görevlerden dolayı darbe sonrası aranan bu iki ülkücü genç, yaşadıkları zor hayatı ve yakalandıktan sonra cezaevinde karşılaştıkları zulümler dinleyicilere duygusal anlar yaşattı.

Panelin son konuşmasını yazar Hakkı Öznur yapmıştır. Öznur “12 Eylül darbesi Ülkücü Harekete karşı yapılmıştır, darbe olmasaydı Ülkücüler İktidara gelecek devleti yönetecekti” iddiasında bulundu. Öznur Şunları söyledi:

78905552-74c8-4547-b6b8-9979c166f834.jpg

NE DİKTALARA NE DİKTATÖRLERE BOYUN EĞDİK!

Bugün beş kuşak Ulucanlar Cezaevindeyiz. 58 kuşağı, 68 kuşağı, 78 kuşağı, 88 kuşağı ve 98 kuşağı hepimiz buradayız. Biz Türk Milliyetçileri, dik durmayı, zulme, kötülüğe ve kötü olana karşı direnmeyi, hak ve adalet uğrunda mücadele etmeyi haksızlıklara karşı çıkmayı, zalimlere başkaldırıyı Atsız Hoca’dan, Başbuğ Türkeş’ten, Muhsin Başkan’dan, şanlı tarihimizden, kahraman şehitlerimizden ve Ülkücü geleneğimizden öğrendik.

Ülkücüler tarihleri boyunca otoriterleşmeye, otokratik siyasete, tek adam, tek parti zihniyetlerine, kamplaşmaya, cepheleşmeye, kutuplaşmaya karşı çıkmıştır. Vesayetten ve güçten yana değil, milletten, haktan ve haklıdan yana taraf olmuştur.

Milliyetçi/Ülkücü hareket 1970 yıllarda hayatın her alanında “Hak, Hukuk, Adalet, Milliyetçi Hareket” şiarıyla hareket etmiştir.

1828c779-8812-4b76-bcd0-59f494fad424.jpg

500 BİN KİŞİNİN KATILDIĞI MUHTEŞEM 15 NİSAN 1978 MİTİNGİ ABD VE İŞBİRLİKÇİLERİNİ KORKUTTU

15 Nisan 1978’de Ankara’da yüz binlerce Ülkücü her türlü küresel emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı tarihi bir yürüyüşe katılmıştı. MHP Lideri Başbuğ Türkeş’in liderliğinde yüz binlerce Ülkücünün katıldığı tarihi miting ve yürüyüş CHP iktidarını ve sistemi korkutmuştu. “Savaşımız vurguncu düzenedir”, “Kanımız Aksada Zafer İslamın” diye yürüyen yüz binler, ABD ve NATO yu da tedirgin etmiştir. ABD karşıtı Milliyetçi Hareketin iktidara yürüyüşünü gören ABD emperyalizmi hemen hamlesini yapmış Ülkücü Hareketin iktidar yürüyüşünü durdurmak için düğmeye basmış kendisine bağlı Amerikancı generallere 12 Eylül darbesinin hazırlıklarını yaptırmış ve sonuçta darbe gerçekleşmiş, Ülkücü Hareket yok edilmek istenmiştir

12 Eylül 1980 öncesi yaşananlar sağ-sol ve Alevi-Sünni çatışması değildi. Türkiye’yi etnik ve mezhepsel bir çatışmaya sürüklemek istiyorlardı. İhtilal şartlarının olgunlaşması için Türkiye’yi kan gölüne çevirdiler. NATO merkezli Gladyo darbeyi yapan beşli konseye daha 1978 yılının yaz aylarında elinizi çabuk tutun darbeyi geciktirmeyin “daha fazla kan, daha fazla çatışma istiyoruz” diyordu. 12 Eylül darbesi Ülkücü Harekete karşı yapıldı. 12 Eylül 1980 Darbesi bir Amerikan, NATO operasyonuydu.

12 EYLÜL DARBESİ JUSMAT TARAFINDAN WASHİNGTON’A’ “ENDİŞE DUYMAYIN HERŞEY YOLUNDA DARBECİ GENERALLER DOSTLARIMIZ ” DİYE BİLDİRİLDİ

Darbe gecesine saatler kala bir kısım siyasetçilerin az çok bildikleri darbeyi Washington çoktan haber almıştı. 27 Mayıs ve 12 Mart’ta olduğu gibi sözde Amerikan yardım heyeti JUSMAT, çok önceden hazırlıklarını bildikleri darbeyi yine ordu içindeki bir takım kaynaklardan anında haberdar olmuşlar ve üstlerine bildirmişlerdi.

JUSMAT’ın başındaki General Thompson, CIA İstasyon Şefi Paul Henze, ABD Elçisi James Spain gibi isimler, darbeyi yapanların ABD ve NATO’nun dostları olduğunu bir kez daha beyan ediyorlardı. ABD, batı dünyası, TÜSİAD, egemen çevreler memnundu. Türkiye ise bir askeri müdahale ile yeniden karanlığa bürünmeye mahkûm bırakılmıştı.

Ankara’daki CIA görevlisinin gönderdiği kriptolu mesaj opera seyretmekte olan Amerikan Başkanı Jimmy Carter’e hemen ulaştırılmıştı darbe haberi verildiğinde “Kimler?” sorusuna “our boys”, “bizim çocuklar” cevabı verilmişti. ABD Başkanı da biliyordu kimler olduğunu ancak bilmemezlikten geliyordu.

e4949eec-0828-47ea-ac2d-c71f9ebb26a9.jpg

12 EYLÜL 1980’DE CIA’NIN “BİZİM ÇOCUKLARI” DARBE YAPTI

CIA ve Pentagon için Amerikan yanlısı darbeci generaller “Bizim Çocuklar”dı. Onlar Ortadoğu’da, Asya’da, Latin-Amerika’da ABD çıkarlarını savunan herkes için “Bizim Çocuklar” tabirini kullanırlardı. 12 Eylül haberi “Situation Room”a Balgat’taki Jusmat’tan gelmişti. Zaten 27 Mayıs darbesi, 12 Mart muhtırası da buradan anında Washington’a bildirilmişti.

O gün ABD Başkanı Carter Dışişleri Bakanı Muskie ve karanlıklar prensi darbe ile ilgili gelişmeleri konuşmuşlardı. Sadece onların beklediği Ankara’dan “bizim çocuklardan” gelecek haberdi. ABD Başkanı Carter, Damdaki Kemancı müzikalini seyrederken locasının hemen dışındaki telefonu sinyal verdi. Beyaz Saray santralı Dışişleri Bakanı Muskie’nin acele görüşmek istediğini söylüyordu. Muskie Carter’e Ankara’dan gelen müjdeli haberi şöyle veriyordu: “Türk ordusunun komuta heyeti yönetime el koydu. Herhangi bir kuşku ve kaygıya gerek yok. Müdahale etmesi gerekenler etti.” Carter sevinçliydi. Muskie talimat vererek “Ankara’daki gelişmeleri saat saat öğrenmek istiyorum” komuta heyetine de “Amerika’nın yanlarında olduğunu bildirin” diyordu. Carter, Beyaz Saray’a giderken iyice rahatlamıştı. Nasıl rahatlamasın ki; bir yıl önce Ortadoğu’da en güvendikleri Şah rejimi yıkılmış İran düşmüştü ve tek güvendikleri ve tutunacakları dal Türkiye kalmıştı. Jeopolitik ve jeostratejik öneme sahip olan Türkiye’nin bölgedeki önemi büyüktü. Türkiye’nin de kaybedilmesi Ortadoğu’da ABD’nin bölgeden tasfiyesi demekti. Türkiye’deki gelişmeler iyi gitmiyordu. Derhal müdahale edilmesi lazımdı ve güvendikleri “bizim çocuklar” Washington’un imdadına yetişti. Yer Ankara-Etimesgut, tanklar çoktan yola çıkmıştı. Herkesin aylar öncesinden beklediği darbenin yürüyüşü başlamıştı. Tank ve postal sesleri gecenin sessizliğini yırtıyordu.

1c78c0c6-800e-4fa8-92aa-40dfa4b31e8e.jpg

ABD ANKARA ELÇİLİĞİ : “DARBECİLER DOSTLARIMIZDIR İYİ TANIRIŞIZ”

12 Eylül 1980 darbesinin 38. yıldönümünde, o dönem ABD’nin Türkiye’deki temsilciliklerinden Washington’a gönderilen belgeler yayımlandı. Dönemin ABD Büyükelçisi Spain’in notunda, “Mevcut askeri liderlerin tamamını iyi tanıyoruz” deniyor İngiliz yayın kuruluşu BBC'nin Türkçe servisi, 2011 yılında bilgi edinme yasası kapsamında yapılan bir başvuru üzerine gizliliği kaldırılan ABD Dışişleri Bakanlığı belgelerine ulaştı. İlk kez kamuoyuna açıklanan belgeler arasında 12 Eylül darbesi sırasında ABD'nin Türkiye'deki diplomatik temsilcilikleriyle Dışişleri Bakanlığı arasında yapılan yazışmalar da yer alıyor. Belgeler dönemin Amerikan yönetiminin darbeye yaklaşımını gözler önüne seriyordu.

12 Eylül 1980 askeri darbesi sırasında ABD’nin Ankara Büyükelçisi olan James Spain’in, darbeden birkaç saat sonra ABD’ye gönderdiği diplomatik notta askeri lideri iyi tanıdıklarını ve Türkiye’nin gerek dış politika gerekse de savunma politikalarının değişeceği yönünde endişe yaratacak bir neden olmadığını söylediği ortaya çıktı. Ankara Büyükelçisi Spain imzasını taşıyan “Gizli” yazıda, şu ifadeler yer alıyor:‘Endişeye gerek yok’ ABD ve NATO ile ilişkiler iyi bir zeminde devam edecektir. Yönetime el koyan generaller ABD dostudur. Yeni kurulan kabine de Amerika’ya bağımlıdır. “

İngiliz yayın kuruluşu BBC'nin ulaştığı "gizli" ve "özel" belgeler, 12 Eylül ile 5 Kasım tarihleri arasını kapsıyor. Türkiye'deki Amerikan diplomatik temsilciliklerinden gönderilen 10 adet yazışmayı içeriyor. Yazışmalar, 12 Eylül darbesinde dönemin Amerikan yönetiminin tutumunu gözler önüne seriyor.

b55c60bb-bc1d-4102-bfd2-96535c96bcb1.jpg

Dönemin ABD Ankara Büyükelçisi James Spain'in imzasını taşıyan bir belge, "Ordunun yönetime el koymasının ardından ABD-Türkiye ilişkileri" başlığını taşıyor. Yazıda, Türkiye'de ordunun yönetime el koymasının "daha köklü ve daha kabul edilir" bir durum olduğu ifade edilerek, "Bu bir Latin Amerika cunta darbesi değil" deniliyor.

ABD ELÇİSİ JAMES SPAİN: “EĞER ABD YANLISI GENERALLER DARBE YAPMASAYDI ÜLKÜCÜLER İKTİDARA GELECEKTİ”

ABD’nin 12 Eylül öncesi en çekindiği ve nefret ettiği hareketlerden biri “Ülkücü Hareket” idi. Türk milliyetçilerinin anti Amerikancı tavrı ABD’nin tepkisini çekiyordu. MHP ve ülkücülerin yükselen toplumsal dalgası ve kitleselleşmesi ABD çıkarlarının tehlikeye girmesi demekti. 12 Eylül’e az bir zaman kala Washington MHP dışı bir yönetim istiyordu, Ankara’dan. Washington MHP’siz bir hükümet teklifini Ortadoğu’da görevli diplomatları ve CIA istasyon şefleri aracılığıyla başta Demirel olmak üzere birçok siyasiye iletti. Hatta 12 Eylül darbesini gerçekleştiren askerleri de devreye soktular. Washington MHP’yi aşırı milliyetçi buluyor. İzlediği politikaların bölgedeki dengeleri bozacağından kuşkulanıyordu. ABD, AP-CHP koalisyonu istiyordu. 12 Eylül döneminde (1980-1981) ABD Ankara Büyükelçisi olan James Spain, emekli olduktan sonra Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Ufuk Güldemir ile yapmış olduğu röportajda MHP’ye olan düşmanlıklarını o açıkça söylüyordu. Cumhuriyet Gazetesi’nin 30 Aralık 1984, 3 Ocak 1985 tarihli sayılarında yayınlanan röportajında 12 Eylül generallerine övgüler düzerken “Türkiye ülkücülere teslim edilmediği” için adeta zil takıp bir oynamadığı kalmıştı.

718b90c7-77bd-4b4d-a701-3133ad9af611.jpg

2100 ÜLKÜCÜ HAREKET MENSUBU ŞEHİT DÜŞTÜ

1968 – 1980 arası 2100 Ülkücü hareket mensubu “Vatanım! Ha ekmeğini yemişim, ha uğruna kızıl kurşun, kanımız aksa da zafer İslam’ın” diyerek şehit düştüler.

Ölümlerin kol gezdiği, kızıl namluların kan kustuğu, fırtınalı, zor yıllardan geliyoruz. Öldürdüler, intihar süsü verdiler; astılar, “bir sağdan bir soldan” dediler.

Vurulduk, kurşunlandık, bombalandık, asıldık, çarmıhlara gerildik, tabutluklara konduk, zulümlere maruz kaldık.

Dokuz yiğidimiz, can ülküdaşımız, gardaşımız, dava arkadaşımız darağaçlarında şehit düştü. Onlarca dava arkadaşımız hapishanelerde şehit edildi.

74 yıl önce 23 Türk milliyetçisi “tek parti diktatörlüğünde” tabutluklara kondu. 1500 – 2000 mumluk ampulleri tabutluklarda başlarına koydular. 36 yıl sonra bu sefer Amerikancı Kenanist rejim yine Türk milliyetçilerini, Ülkücüleri tabutluklara koydu,

1944 yılında Sanasaryan handa işkencecilerin “beyin tavası” dediği tabutluk işkencelerini gördük. 12 Eylül döneminde C – 5’lerde benzerlerini yaşadık.

ÜLKÜCÜLER İÇİN ÖZEL OLARAK HAZIRLADIKLARI C-5 ADLI İŞKENCE MERKEZİNİ KURDULAR

C – 5 adlı özel işkence merkezlerinde işkencelerden geçirildik. Türkiye’nin dört bir yanında kurulan işkence merkezlerinde, 100 binden fazla Ülkücü, işkenceli sorgulardan geçirildi! Zindanlara dolduruldu.

Türk mahkemelerinde, Türk milliyetçileri yargılanmaya kalkışıldı. İdamlardan geçtik, idamlarla yargılandık. Hücrelere, zindanlara tıkıldık. Cezaevlerinde, işkence merkezlerinde öldürüldük. Mamak’ta C-5’te, İncidere’de, Malatya’da, Bursa’da, Eskişehir’de; Türkiye’nin dört bir yanında işkence hanelerde Ülkücüler şehit edildi. Dava arkadaşlarımızı şehit ettiler intihar süsü verdiler. İdam sehpalarından geçtik, darağaçlarını gördük, hücreleri ve zindanları gördük. Bugünlere kolay gelmedik

220 ÜLKÜCÜNÜN İDAMINI İSTEDİLER

12 Eylül askeri müdahalesiyle MHP ve ülkücü kuruluşların lider kadroları, başta olmak üzere binlerce ülkücü tutuklanmıştır C-5, Harbiye, Hasdal gibi askeriyeye ve emniyete ait olan viranelerde işkencelerden geçirilmişlerdi.12 Eylül Mahkemeleri 12 Eylül açık faşizminin vahşet ve zorbalıklarının uzantısı oldu. 12 Eylül savcıları ve 12 Eylül mahkemeleri işkencecileri aklayarak işkenceyi teşvik etmişlerdir. 12 Eylül mahkemelerinde savunma hakkı yok edilmiştir. 12 Eylül işkencenin keyfiliğin ve yasa dışılığın hukuksuzluğun adıdır. Hukukun kara lekesi 12 Eylül hukukudur. 12 Eylül mahkemeleri ya da emret Konsey’im yargısı.

59d31d7e-c5f9-4243-9006-831c2d97c14d.jpg

3 Mayıs 1944’te Türk milliyetçilerine kumpas kurdular. İddianameyi Çankaya Köşkü’nde hazırladılar. 12 Eylül 1980 sonrası açılan MHP ve “Ülkücü Kuruluşlar Davası’nın” iddianamesini de askeri savcı, Ülkücü düşmanı Nurettin Soyer Genelkurmay karargâhında, ordu içindeki mezhepçi “Saltık Çalışma Grubu” ile birlikte hazırlamıştı.

29 Nisan 1981’de “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası” açıldı. Davanın savcısı ülkücü düşmanı Nurettin Soyer idi. Soyer 945 sayfalık iddianamesinde 220 ülkücünün idamını istiyordu. İdamı istenenler arasında MHP lideri Alparslan Türkeş ve Ülkücü Gençlik lideri Muhsin Yazıcıoğlu'’da vardı. 500’den fazla sanıklı MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’nın ilk duruşması 19 Ağustos 1981’de Ankara Mamak’ta yapıldı. MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası’na bakan, “ülkücü” kelimesini duyduğu zaman cinnet geçiren, ülkücülerin işkence hanelerde ve cezaevlerinde sorgulanmasına bizzat katılan, baskıyla ve zorla alınan ifadeleri ülkücülerin aleyhinde kullanan Nurettin Soyer için MGK bir gün içinde yasa çıkartıyordu.

KENAN EVREN ABD UŞAĞI ZALİM BİR DİKTATÖRDÜR

NATO’nun çift şapkalı generali, Teksaslı kovboy Bernard Rogers’in yakın dostu, Pentagon’un en büyük işbirlikçisi, 12 Eylül cuntasının şefi, katil, diktatör Kenan Evren 9 Mayıs 2015 günü bu dünyadan hesap veremeden gitmiştir. Kenan Evren’in cenazesi diktatörleri örnek alanlara, onlara özenenlere ibret olsun! Katil Evren musalla taşında tek başınaydı. Yanında sadece ikbal günlerinde beraber olduğu bir avuç yardakçısı vardı. Cenazede millet yoktu. Kenan Evren’in ölümüne üç beş yandaşı dışında kimse üzülmedi. Milletimiz sadece bu dünyada yaptıklarının hesabını vermeden gittiğine üzüldü