Ülkücülerin başkanlık mücadelesi

"Genel Başkan'ın bir bildiği vardır" tabusu, Ülkücü Hareket'in uzun yıllar boyunca en temel zaafı olmuştur.

Bu tabudan dolayı Ülkücüler, içlerine sindiremedikleri, kabul edemedikleri, ilkelerine ters düşen birçok politikaya eşlik etmek zorunda kaldılar. 

Suskunluk, içe atma psikolojisi hareketin mensupları arasında kırılganlıklara yol açtı. Rahat konuşulamayan, tartışılamayan bir ortam doğdu. İstişare ortadan kalkınca en ufak eleştirel fikirler, gerginliklere yol açtı. Kimse kimseyi kırmasın diye havadan, sudan konuşmalarla değerlendirmeler yapıldı.

Kızılcahamam Kampları

MHP'de parti yöneticileri ve Ülkü Ocaklı gençler için her yıl ayrı ayrı Patalya kampları düzenlenir. Ankara Kızılcıhamam'da Türkiye'deki tüm üniversite, ocak ve konsey yöneticileri toplanıp 3 gün boyunca durumlarını değerlendirirler.

Ülkü Ocakları Genel Merkezi yöneticisi olarak 4 kez katıldığım bu toplantıların, en önemli bölümü ise Genel Başkan'ın yaptığı konuşma olmuştur.

Genel Başkan salona girdiğinde hepimiz askeri nizamda ayağa kalkıyor, gözlerinin içine bakıyorduk. Kendisi 2 kere "Oturun" demeden kimse yerinden kıpırdamıyordu.

Pırıl pırıl gençler, askeri nizamda; liderlerinden gelecek açılımları, fikirleri heyecanla bekliyorlardı.

Kimisi ise kısa da olsa "Söz hakkı alabilir miyim, dertlerimizi, sorunlarımızı ya da düşüncelerimi aktarabilir miyim" diye içinden geçiriyordu. Ancak oluşan atmosferden dolayı bir kişinin bile böyle bir girişimde bulunma ihtimali oluşmuyordu.

Gelenlerin neredeyse tamamı üniversite öğrencisi ya da mezundu. Aralarında akademisyen olan ocak başkanları da vardı.

Son derece seçkin ve bilinçli bir kitle…

Bahçeli'nin standart bir konuşma belirlediğini ve bunun dışına çıkmadığını fark etmek, özellikle bu toplantılara birden fazla katılan arkadaşımızda hayal kırıklığı oluşturuyordu.

Çünkü toplantılar hiçbir zaman başladığı heyecanla bitmiyordu. Genel Başkan, her yıl yaptığı 1 saatlik konuşmasında 3K kuralını anlatıyor, aralarda da kızıyordu. 3K Kuralı ise; kol, kalp ve kafaydı. Bu üçünün sağlıklı olarak kullanılması Ülkücünün en temel göreviydi. Bunun dışında seçimlerde sandıklara sahip çıkılmadığı üzerinde duruluyor "Sandığına gidip oy bile atamayan, onu korumayan kişi teşkilat başkanıyım diye ortalarda dolanmasın" tepkisi gösteriliyordu. Ancak, gençlerin önüne sandık fırçasından ve 3K kuralından başka bir şey getirilmiyordu.

Eğitim programlarımız da ne yazık ki hep aynı çerçevede geçiyordu. Katılımcı akademisyenler "Küreselleşme, Milliyetçilik" çerçevesinde konuşup, aralarda gençlerle sohbet ediyorlardı.

Belki de bu toplantıların en verimli tarafı, Türkiye'nin en önemli sivil toplum kuruluşlarından biri konumunda olan Ülkü Ocakları yöneticilerinin birbirini yakından tanıması, sohbet ve istişare ortamı bulabilmesiydi.

Fakat, Genel Başkan'ın soğuk duruşu ve birbirinin kopyası niteliğindeki konuşmaları her seferinde tekrarlanınca hayal kırıklığı katlanıyordu.

Şimdi o toplantılara katılanların çok büyük bir bölümü Bahçeli'nin "hain" ilan ettiği kişiler. Mesleklerinde, kariyerlerinde ülkücü" denilerek ataması yapılmayan, kurumlara kabul edilmeyenler. Gönül verdikleri partiden dışlanıyor, mesleklerinde geriye düşüyor ve üstüne uğramadıkları hakaret kalmıyor.

Bu durumdan dolayı Bahçeli'nin dışarıya ılımlı üslubu, içeriye karşı her geçen yıl daha da sertleşti. Öyle bir noktaya geldi ki, Bahçeli'yle görüşebilen sınırlı sayıdaki vekiller, parti mensupları "Evet efendim, emredersiniz efendim, anlaşıldı efendim" kalıplarının dışına çıkamaz hale geldiler.

Ancak şimdiki manzara bambaşka… Milliyetçiler neyin, ne olduğunun gayet farkındalar. Bahçeli'nin son girişimlerinin farkındalar. Başkanlık sisteminin Türkiye'yi bölünmeye götüreceğinde hem fikirler. İşte o yüzden çalışıyorlar, çabalıyorlar… İğneyle kuyu kazsalar da teslim olmuyorlar. 5 milletvekilinin "Başkanlık bölünmedir, karşısındayız" açıklaması en hakiki ülkücü duruştur.

Genel Merkez "Başkanlık projesi"nden geri adım atmazsa, milliyetçiler için hukuk çerçevesinde seferberlik hali başlayacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları