Uluslararası holdinglerin mafyadan farkı!

Ulus aşırı çalışan dev holdinglerin ve finans kurumlarının adlarının sıralayıp reklamını yapmak istemiyorum. Mafya ve terör örgütleri nasıl ki, haklarında oluşturulan acımasızlık görüntüsünü dahi ranta çeviriyorlarsa, bu tür büyük tröstler de aynı havayı nakde dönüştürebiliyor.
Bugün dünyamızdaki bir çok holdingin cirosu, onlarca küçük devletin toplam bütçesinden daha büyük rakamlarda. Dünyanın 16. büyük ekonomisi Türkiye’nin 2011 genel bütçesinin 312,5 milyar lirayı bulduğunu ve bunun onda biri kadar açık verdiğini, bu yıl dünyanın en büyük şirketi unvanını alan Wal-Mart’ın ise cirosunun 408 milyar dolar olduğunu ve kâr ettiğini belirtirsem sanırım ne demek istediğim daha iyi anlaşılır.
Şimdi bu ulus sınırları tanımayan  kuruluşların kendi aralarında gizli veya açık bir konsorsiyuma gittiklerini düşünün. Bu durumda devletler üzerinden kurgulanan ve kurumsallaştırılan stratejilerin tekrar gözden geçirilmesi gerekir.
Mesela Amerika orijinli, fakat kendi ülkesinden vergi kaçırmak için Seyşel adaları yahut İsviçre’de şirket kurup bunun üzerinden Türkiye’de yatırım yapan bir ticari grup, kendisiyle aynı alanda faaliyet gösteren diğer holdinglerle gizli ortaklıklar kurabilir. Böylece toplam piyasa değeri yaklaşık 470 milyar TL olan İMKB’de rahatlıkla büyük sarsıntılara sebep olabilir.
Şimdiye kadar borsa sisteminin pek sarsılmamasının sebebi spekülatif amaçlarla çekilen paraların yerine Merkez Bankası’nın müdahale edebilecek kadar döviz rezervi bulundurabilmesi yahut başka büyük şirketlerin bir nedenle aynı anda Türkiye piyasasına girebilmesiydi.
Özetle, bugün karşımızda devletler kadar belki de onlardan da güçlü ve büyük sanayi ve sermaye kuruluşları var. Bunlar bildikleri yollarla dünyayı dizayn etmeyi tercih ediyor. Silah sektörünün işleyebilmesi, yeni petrol, doğal gaz ve enerji kaynaklarına ve hatlarına sahip olmak veya kontrol etmek gibi maksatlarla elbette savaş ve işgaller yine devam edecektir. Ancak bilgisayar yahut otomotiv firmalarının da satışlarını artırması için az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki vatandaşların da alım gücünün yükselmesi gerekmektedir.
Bunun için kârlarından pay verdikleri Orta Doğulu ve Afrikalı diktatörlerden kurtulmak ve eski işbirlikçilerine zaten aktarılan oranı sözkonusu ülkelerde birlikte çalışacakları yeni bir orta ve üst gelir grubu oluşturmak için kullanmak işlerine gelebilir. Örneğin bu yıla kadar dünyanın en zengin adamı olarak bilinen Microsoft’un sahibi Bill Gates’in 41 milyar euroluk şahsi servetine karşılık Mübarek ailesinin toplam servetinin 50 milyar euro civarında olduğunu Guardian gazetesi yazıyor.
Zenginin malı züğürdün çenesini yorarmış. Fakat bizimki dünyanın artık değiştiğini anlatma niyetimizden kaynaklanıyor. Eskiden Gladyo vs çeteler ve derin yapılar ki, bütçeleri birkaç milyon dolar ile ifade ediliyordu. Üstelik bunlarla kesin sonuç almak da hem mümkün olmuyor, hem de organizatörünün başını ciddi şekilde ağrıtabiliyordu. Şimdi bilişim ve enformasyon teknolojisi ise insanların beşeri zaaflarından yola çıkarak çok daha kesin sonuçlar alıyor. Eski kurumlara artık ihtiyaç duyulmuyor. Mesela NATO’nun derin yapıları Avrupa’da kaldırılırken ne Kuzey İttifakı’nın ne de ABD’nin yöneticilerinden en küçük bir itiraz yükselmiyordu.
Türkiye için durum biraz farklı olabilir. Şimdi idealist insanların işi daha zor. Eskiden gerektiğinde canını vererek davaya sadakatini ispatlayabiliyordu. Artık ülkesine hizmet gayesiyle yola çıkanların mallarını ve nefislerini de davasının emrine vermesi gerekiyor.

Yazarın Diğer Yazıları