Uluslararası komplo ve suçlu toplum!

Toplumların tarihinde iz bırakan kitle eylemleri durup dururken dış tahriklerle ortaya çıkmaz. Dış faktörler, iç dinamikler harekete geçtiğinde devreye girer. Dış etkenler sosyal hadiselerin yanı sıra kişisel suçlar için de geçerlidir. Sağlıklı bir toplumda kişinin suç işlemeyeceğini savunan bu görüş doğrultusunda Avrupa’da idam cezası kaldırılmıştır. Suçluya zamanında eğitim ve psikolojik destek verilse suç önlenebilirdi!İnsancıl görülen bu yaklaşım devletin bireylerin gelişimindeki yükümlülüğünü hatırlatmak noktasında faydalı olsa da mağdura rağmen suçlunun affedilmesi noktasına kadar götürülmesi sakıncalıdır.
Sosyal hadiselerin çözümünü, iç savaşlarda akan kanlar ve emeği sömürülen kölelerin döktüğü terler üzerinde yüzen Batı uygarlığının yöntemlerinde aramak mantıklı mıdır? BM’de dahi adalet kavramı güçlülerin ve galiplerin kalemiyle yazılmıştır. Ölen öldüğüyle, ezilen (köleler) ezildiğiyle kalmaktadır. Dünya tarihinin en büyük sosyal yıkımları ve kitlesel kırımları son yüzyıl içinde Batı’da gerçekleşmiştir. (Dünya Savaşları, NATO-Varşova Paktları, diktatörlük düzenleri “Stalin, Hitler vb..”, Soğuk Savaş, duvarların yıkılışı...) 
Hukuki ve sosyal düzenlemeleri Batı’dan aynen alırsanız aynı akıbetle yüzleşmek kaçınılmazdır. Oysa toplumun işlenen suçtaki payını göz ardı etmeden ferdin cezalandırılması hususundaki dengenin örnekleri kültürümüzde vardır. Devlet yükümlülüğünü yerine getirmediği ve toplum da sosyal sorumluluk duygusuyla sahip çıkmadığı için suça itilen bir mahkumu bağışlamak, ancak suçtan zarar gören tarafın müsaadesiyle mümkün olabilir. Aksi takdirde adalet kurumuna duyulan inanç yıkılır.
Mahiyetleri farklı olsa da Taksim ve Tahrir hadiseleri çerçevesinde yaşanan tartışmalar, toplum ve devlet arasındaki anlayış makasının kapanmadığını göstermektedir. Teorik olarak toplumun ve yönetimin sırf masumlardan oluştuğunu söylemek imkansızdır. Toplumların layık olduğu idareciler tarafından yönetildiğini varsaysak da erdemli bir yönetim eliti açısından faturayı üstlenmek siyasi ve ahlaki bir borçtur. Akif’in ifadesiyle, “Kenar-ı Dicle’de bir kurt kapsa bir koyunu; / Gelir de adl-i İlahî Ömer’den sorar onu!” Başarıyı kendine ve olumsuzlukları halka bağlamak ise diktatörlerin zihniyetidir. Kitlelerin suçlu ilan edilmesi ise cahillikten kaynaklansa bile Türkiye’de kırılgan yeni sosyal fay hatları çizmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürer.
Anlatmak istediğim adalet terazisinde suç(!) sadece dış bağlantılarıyla tanımlanamaz. İktidarın uluslararası komplodan dem vurması, kendi vazifesini yerine getirmediğinin itirafı olduğundan tam bir fiyaskodur. Gezi eylemleri; Habur, Uludere, Reyhanlı faciaları gibi dar kapsamlı bir olay değildir. Toplum hükümete huzurun, refahın ve emniyetin sağlaması amacıyla oy vermektedir. Aczin itirafı mahiyetindeki yakınmalar devlet adamı ciddiyetiyle bağdaşmaz. Hele ki kendilerine emanet nesle sahip çıkmayanların suç bastırırcasına o gençliğe “çapulcu” sıfatı yakıştırması insaf sınırlarını zorlamaktır.
Gelişmeleri ön yargılarınızdan arınarak okursanız neler yaşanacağını tahmin etmek zor değil. Siyaset tecrübesi zayıf kadroların elinde Mısır’ın halini görüyoruz. Halkın ilk kez demokratik bir seçimde oy kullanma arifesinde olduğu günlerde, 23 Mart 2012 tarihli “Mısır’ı bekleyen darbeler” başlıklı yazım, “Korkarım önce 27 Mayıs’ı ardından, 12 Eylül ve 28 Şubat süreçlerini üst üste yaşayacaklar. Mısırlılar dizi kahramanlarımız kadar tarihimizi de tanımazlarsa başları çok ağrıyacak. Maalesef...” şeklinde bitiyordu.
Yeni Türkiye iddiasındaki eski devlet görevlilerinin önemli bir kısmı hâlâ Arap Baharı yaşandığını zannediyor ve her nasılsa hükümeti de ikna ediyor. Erdoğan hükümetine acizane uyarım şudur: Osmanlı tarihini iyi okuyun. Üç kıtaya yayılan coğrafyada Babil Kulesi misali birlikte yaşayan farklı kültürler arasındaki dengeyi atalarımızın nasıl kurduğuna dikkat edin. Diyar-ı Rum diye bilinen coğrafyada yüzlerce yıldır Anadolu aşı pişirildiyse bunun tarifi, Mevlana’ların, Yunus Emre’lerin, Hacı Bektaş Veli’lerin farklı kültürleri dini ve insani hoşgörü mayası ile yoğrulmasıdır. Bu özü bozarsanız geriye fanatizm kalır. Umuyorum ki bu mayayı çürütmeye hiçbir iç ve dış gücün ömrü yetmez.

Yazarın Diğer Yazıları