Üniversitelerin sorunu nicel değil, nitel!

Ülke genelinde üniversite sayımız 185. 'Üniversite sayısı en hızlı artan ülkeler' sıralaması olsa, yüksek ihtimalle birinciliği kimselere bırakmayız.

Daha bu hafta, 15 üniversitenin kurulması için bir kanun tasarısı (Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı) meclise sunuldu!

Bunlardan 13 tanesi devlet üniversitesi: Gaziantep Bilim ve Teknoloji, Konya, Kütahya Sağlık, Malatya Turgut Özal, İstanbul İbni Sina, Ankara Hacı Bayram Veli, Sakarya Uygulamalı Bilimler, Samsun, Sivas Bilim ve Teknoloji, Tarsus, Trabzon, Kayseri ve Kahramanmaraş İstiklal Üniversiteleri.

2 tane de vakıf üniversitesi var: İzmir Tınaztepe ve İstanbul Tuna Üniversiteleri.

Ve bunlar kurulurken, köklü üç üniversitemiz de parçalanıyormuş: İstanbul, Gazi ve İnönü Üniversiteleri!

Yeni kurulanlarla birlikte 57'si İstanbul'da olmak üzere, toplamda 200 üniversitemiz olacak.

Olsun tabi olmasın demiyorum ama sormadan da edemiyorum; mevcut üniversitelerin durumu nedir diye bir bakmadan, kalite, standartlar ve ihtiyaçlar hiç düşünülmeden bu sayısal artırım doğru mu?

Bu yıl 350 bin kontenjan boş kaldı. Bazı bölümler ise, ihtiyacın çok çok üzerinde mezun veriyor.

İşsiz nüfusun yüzde 27'sini üniversite mezunları oluşturuyor. 'Üniversiteli işsiz' sayısı, 3 milyonu aştı.

Mezun olduğu bölümle alakasız mesleklerde çalışmak zorunda kalan milyonlarca üniversite mezunu var.

O halde, hâlâ neden yükseköğretim adına yapılan tek şey üniversiteleri arttırmak?

Bu kadar fazla sayıda boş kontenjan, üniversiteli işsiz ve akademisyen açığı varken, çözüm hala neden üniversite sayısında aranıyor?

Üstelik hızla artan üniversitelerimizde bölümler, ülkenin iş gücü ihtiyacı değil, mesleğin popülerliğine göre açılıyor. Bölümlerin mezun sayıları ve ilgili mesleklere yönelik iş ilanları incelendiğinde aradaki uyuşmazlık açıkça görülüyor.

Örneğin, hukuk fakültesi mezunları ile hukuk alanındaki iş ilanı arasında büyük dengesizlik bulunuyor. Fizik, kimya gibi temel bilimler için de aynı şey geçerli.

Bu dengesizliğin doğal sonucu olarak da birçok üniversite mezunu istihdamın dışında kalıyor veya düşük maaşla çalışıyor ya da devlet kadrolarına girebilmek için yarışıyor.

İlla bir şey yapılmak isteniyorsa, bunun mevcut ihtiyaca göre ve eğitim kalitesini arttıracak doğrultuda atılan adımlarla yapılması gerekmez mi?

Üniversiteler kalite bakımından yetersiz. Bilimsel üretkenlikleri ne yazık ki yeterli düzeyde değil.

ODTÜ Enformatik Enstitüsü bünyesinde yer alan "URAP Araştırma Laboratuvarı" nın her yıl belli kriterler üzerinden dünyanın en bilinen kurumları ile birlikte yaptığı üniversite sıralamalarında, üniversitelerimizin büyük çoğunluğu yer alamıyor bile.

Özellikle yayınlanan "makale sayıları" ve "atıf sayısı" olarak hayli geri seviyedeler.

Bölünmek istenilen İstanbul ve Gazi Üniversiteleri ise bu tarz sıralamalarda üst sıralarda yer alan üniversitelerimiz. Bölünmeleri demek, makale ve atıf sayılarının da bölünmesi, dolayısıyla dünya üniversite başarı sıralamalarında geri düşmeleri demektir.

Bu sebeple, meclise sunulan tasarı üzerinde, özellikle üniversitelerin bölünmesi kısmı ile ilgili, iyice düşünülmelidir.

İyi yetişmeyen nesiller, iyi olmayan bir gelecek demektir. Bu yüzden, eğitim mazeret kabul etmez.

İyice planlanmadan, hızlı alınan kararlarla eğitim doğru yönlendirilemez. Planlı, programlı ve ihtiyaca göre adımlar atılmalıdır. Aksi tutum, yalnızca genç işsiz oranının daha da artmasına sebep olacaktır…

***

"Eğitim" deyince akla ilk gelen ülkenin gelişimi…

Hazır eğitimden bahsetmişken, özünde eğitimin ne denli önemli olduğunu vurgulayan bir kitaptan bahsetmek istiyorum: Grigoriy Petrov - Beyaz Zambaklar Ülkesinde.

Atatürk'ün okullarda okutulmasını istediği, Cumhuriyet'in ilk yıllarında her 'öğretmen okulu' mezununa diplomasının yanında hediye edilen bir kitaptan bahsediyorum…

Bir zamanlar bataklık olan Finlandiya'nın insan ömrü kadar kısa sürede nasıl kalkındığını, temelde eğitim sistemini düzelterek nasıl çalışmalar yaptıklarını etkileyici bir şekilde anlatıyor. Ata'nın tavsiyesine kulak verelim ve okuyalım…

***

Günün Sözü:

"Milli Eğitim'in gayesi yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, daha çok memlekete ahlâklı, karakterli, cumhuriyetçi, inkılâpçı, olumlu, atılgan, başladığı işleri başarabilecek kabiliyette, dürüst, düşünceli, iradeli, hayatta rastlayacağı engelleri aşmaya kudretli, karakter sahibi genç yetiştirmektir. Bunun için de öğretim programları ve sistemleri ona göre düzenlenmelidir."

Mustafa Kemal ATATÜRK

Yazarın Diğer Yazıları