Unutmayın onlar özbeöz Türk’tür...

Sovyetler Birliği’nin yaklaşık 70 yıl süren hakimiyetinde öne çıkan sosyo-politik yaklaşım, ayrışan halklar ve farklı kimlikler yaratmaya yönelik olmuştur. Suni olarak çizilen sınırlar kadim bir geçmişi ayrıştırırken, dil ve kimlikler üzerinden yürütülen yeniden inşa süreci farklılaşan toplumlar meydana getirmiştir. Orta Asya ve Kafkaslar dahil olmak üzere büyük Türkistan coğrafyası (Türkeli) Moskova merkezli, çok kimlikli ve küçük yönetsel alt sistemler halinde dönüştürülmeye çalışılmıştır. 18 ve 19. yüzyıldaki gelişmeleri bir taraf bırakırsak bu sürecin en etkili adımı Stalin dönemindeki karar ve uygulamalarla kendisini göstermiştir. Türkistan’ın yeniden inşasında böl-parçala-yönet stratejisi bir araç olarak kullanılırken Türk dünyasına mensup halklar olabildiğince ezilmiş, sürgün edilmiş ve gerektiğinde soykırıma tabi tutulmuştur. Bunlardan birisi de Ahıska Türkleridir. Türkçe konuşurlar, özbeöz Türk’türler ve çektikleri büyük acılara rağmen asimile olmamak için çetin bir mücadele vermektedirler. 1944 yılında 14 Kasım’ı 15 Kasım’a bağlayan gece çeşitli yalanlarla yurtlarından sürgün edilen 120 binden fazla Ahıska Türkü adeta bir ölüm yolculuğuna sürüklenmiştir. Orta Asya ve Sibirya tarafına götürülen Ahıskalıların 1956 yılına kadar yerleştikleri köylerden bile çıkmalarına izin verilmemiştir. Bugün dünyada 500 binin üzerindeki Ahıskalı soydaşımızın sosyal ve ekonomik koşullar bakımından eskiye göre daha güçlü olduğu söylenebilir. Ancak özellikle Rusya Federasyonu ve Ukrayna’ya yerleşmiş olan binlerce Ahıska Türkü büyük tehlikelerle karşı karşıyadır. 

Ahıska’nın önemi
Ahıska, Kafkasya’nın Güneybatısında, Türkiye’nin Kuzeydoğusunda ve Gürcistan sınırları içerisinde yer alan çok önemli bir yerleşim merkezidir. Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan arasında duran stratejik bir konuma sahiptir. 2007 yılında Gürcistan tarafından geri dönüş için bir kanun çıkarılmış olsa da uygulamada ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Çıkarılan bu kanun Ahıska’ya (şimdiki Meshetya) yerleşmek isteyen insanların geldikleri ülkenin vatandaşlığından çıkarılmasını şart koşarken, Gürcistan vatandaşlığı garanti edilmediği için önleyici bir işlev görmektedir. Kaldı ki Ahıska’nın stratejik öneminden dolayı uzun yıllar bölge üzerinde hesapları olan devletlerin sorunu çözmek yerine derinleştirmek istemesi gözden kaçırılacak bir durum değildir. Bir başka husus da Ahıska Türklerinin önemli bir bölümünün bulundukları yerlerde belirli kazanımlar elde etmiş olmaları ve meydana gelen kuşak değişimidir. Bu değişim karşısında öncelikle Türkiye’ye gelmek isteyen insanlara  “kırsal kültür”  algısıyla yaklaşmak en hafif tabiriyle bu sahayı tanımamazlık olarak yorumlanabilir. 
Süreç nasıl işleyecek?
Geçtiğimiz günlerde Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu’nun, Dışişleri Bakanlığı’nın talebi üzerine 27 Nisan’da çok önemli bir karar aldığı ve Ukrayna’daki çatışmalarda hayati tehlikesi bulunan 677 Ahıskalı soydaşımızın aciliyet sırasına göre Türkiye’ye yerleştirileceği bilgisini aldık. Bu önemli karar aynı zamanda büyük bir sorumluluğu da beraberinde getirmektedir. Bu aileler neye göre seçilmiştir? Sıralama nasıl yapılacaktır? Nereye yerleştirileceklerdir? Gerekli altyapı çalışmaları ne zaman başlayıp ne zaman tamamlanacaktır? Hatırlanacak olursa 1992’de çıkarılan bir kararname ile Ahıska Türklerinden 150 aile Türkiye’ye kabul edilerek Iğdır ve Hatay illerine yerleştirilmişti. Ancak gerekli çalışmalar yapılamadığından buraya gelen insanlar, sosyal boyutta problemlerle karşı karşıya kaldılar. Hatta 2011 yılında Iğdır Bayındırlık ve İskân Müdürlüğü’nün Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’ne gönderdiği 15 koli tarihi belge yanlışlıkla Atık Kâğıt Ünitesi’ne teslim edilince imha edilmişti. Belgeler SSCB’nin dağılması sonrasında sınırı geçerek Türkiye’ye gelen Ahıskalıların kimlik bilgelerini ve tapu kayıtlarını da içeriyordu. Bu sebeple gelen ailelerin önemli bir kısmının tapu kayıtları ile nüfus bilgileri tutmadığı için konutlarını satamadılar. Bugün 50 bin civarında Ahıska Türkünün serbest göçle Türkiye geldiği ancak bunların önemli bir kısmının ikamet ve çalışma izni gibi problemler yaşadığı bilinmektedir. Dolayısıyla 677 aileye Türkiye’nin sahip çıkması olumlu bir karar olmakla birlikte, proje başarıyla sonuçlandırılamaz ise yeni bir hayal kırıklığı ve aksi bir propaganda sürecine dönüşebilir.

Yazarın Diğer Yazıları