Uzakta azap çeken kardeşim

 

 

 

 

 

 

Türkistan Valisi ve Müftüsü ile Ahmet Yesevi Türbesi önünde.

 

Birkaç haftadır süren gezi yazılarıyla ilgili sizlerden çok sayıda teşekkür ve öneri alıyorum. Okuyucularımız bir sonraki yazıyı sabırsızlıkla beklediklerini ifade ediyorlar. Bu sebeple dış yurtlardaki yolculuğumuza devam ediyoruz. Beraberimizdeki heyetle birlikte Çimkent’e 150 km. mesafede bulunan ve Türk Dünyasının manevi başkenti olarak nitelendirilen Türkistan kalasına uzandık... Dinlenme tesisi bulmakta zorlandığımız yolculuk, asfalt çalışması nedeniyle 4 saat sürdü. Mesafe uzun sürse de modern yolların yapılıyor olması hayli sevindirici. Böylelikle Türkistan şehrinin gelişimi hızlanmış olacak. Aslında tarihsel açıdan çok daha geniş bir alana Türkistan adı verilir. Bu anlamda genel olarak 3 toprak parçasından söz edilir. Bugünkü Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Türkmenistan’ı kapsayan tarihi Türkistan bölgesi, Doğu Türkistan ve Afganistan’ın kuzeyini kapsayan Güney Türkistan...
Fakat Sovyetler döneminde “Türkistan”  algısını yok etmek ve Türk halklarını ayrıştırmak için farklı kimlikler üzerine kurulan yeni bir coğrafya meydana getirildi. Buna rağmen pek çok bölgede soydaşlarımızın milli kimlik ve inançları için mücadelesi devam etti. Bağımsızlık sonrasında bu gayretler hız kazandı. 1500 yıllık Türkistan şehri de böylelikle daha fazla gelişme gösteren bir yerleşim ve çekim merkezine dönüştü. Bugün ruhani bir merkez haline gelen Türkistan şehrinin girişinde Cumhurbaşkanı Nazarbayev’in resimleri ve Kazaklara özgü sözler göze çarpar. Mağcan Cumabay’a ait olan  “Türkistan iki dünya eşiği, Türkistan her Türkün beşiği” sözü de bunlardan birisidir. Bu yıl 120. ölüm yıldönümünde TÜRKSOY’un girişimleriyle “Mağcan Cumabay” yılı ilan edildiğini belirtmekte fayda var. Mağcan Cumabay, yalnızca Kazakistan değil Türkiye açısından da çok önemli. Sovyetler döneminde ülkesinin bağımsızlığı için cesur şiirler yazarak halkını bilinçlendirmeye çalışan Cumabay, Kurtuluş Savaşı sırasında Türkiye için yazdığı  “Uzaktaki Kardeşime” adlı şiiri Türk Milleti tarafından yeterince bilinmemektedir. Cumabay, Türkiye Türklüğüne şöyle seslenmektedir:
Uzakta ağır azap çeken kardeşim!
Solmuş lâleler gibi kuruyan kardeşim
Etrafını sarmış düşman ortasında
Göl gibi gözyaşı döken kardeşim!..
Ve yıllar sonra bu uzun şiire (bilgi ağından ulaşılabilir) bölgede önemli hizmetleri olan Feyzullah Budak şu şekilde cevap yazar:
Uzaktan azabımı bilen kardeşim
Sevgisiyle gözyaşımı silen kardeşim
Özü amansız düşman ortasında
Gönlünü derdime bölen kardeşim...
Bununla paralel olarak Prof. Dr. Seyitali Maduanin’n yazdığı ve Bekcigit Serdali’nin bestelediği  “TürkistanTürkler’in vatanı, O, Ahmet Yesevi’nin otağı” şeklinde devam eden  “Türkistan’ım Turanım” parçası Ahmet Yesevi Üniversitesi’nin ve Türkistan şehrinin resmi marşı haline gelmişti. Bu parçayı dinlerken bir zamanlar uğruna şehitlerin verildiği “Büyük Turan” idealini akıldan çıkarmak mümkün değildir. Hele bir de geçmişte gölge, hayallerde pranga var ise ülküleri açığa çıkartmak daha zordur. Bu yüzden Mankurtlaşma sürecinin farklı coğrafyaları esir aldığı bir dönemde milletimize sunulan hedef ve hayallerin de bu çerçevede sorgulanması gerekmektedir. Değilse Mağcan’ı ve onun ortaya koyduğu mücadeleyi anlamak hiç de kolay olmayacaktır.
Haftaya Pir-i Sultan’ın görkemli türbesinden ve Emir Timur’dan bahsedeceğiz...

Yazarın Diğer Yazıları