Vatan millet maskeli kişisel kavgalar

Bizim istihbaratçılarımızın ne yapmaya çalıştığını öteden beri anlamakta zorlanıyorum. Bırakın devlet adamlığı ciddiyeti ile davranmayı ve “kol kırılır yen içinde kalır” anlayışı ile hareket etmeyi, sağlam kolu kırıp, öldürücü darbeyi vurması için düşmanın önüne atıyor.
Gerçekten canını dişine takarak çalışanları tenzih ederim ancak yazdıklarımda ciddiyim. İstihbarat kurumlarındaki çoğu kez vatan millet edebiyatıyla perdelenen iç çatışmaların tarihi belki daha eskilere kadar götürülebilir; fakat nirengi noktası olarak 12 Eylül 1980’i alabiliriz. 80’li yılların başında devlet Avrupa’daki Türk nüfusu ile bağlar kurmak istedi. Fakat oralardaki Türkler, Milli Görüşçü, Ülkücü ve aşırı solcu derneklerin çatısı altında teşkilatlanmıştı. Diyanet’in kurduğu Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’nin (DİTİB) nerdeyse hiç etkisi yoktu. Türkiye aleyhine gösteriler yapıldığında bırakın bütün Müslüman azınlıkları, Türkleri bile biraraya getirmek mümkün değildi. Nasıl olduysa devlet yurtdışındaki bütün vatandaşları kapsayıcı politika izlemeye karar verdi. İşte tam bu noktada adeta kıyamet koptu. Devlet yıkıcı ve bölücü akım kabul edilen grup ve partilerle nasıl işbirliği kurar eleştirileri yükseldi. İş burada kalsa problem yok, ancak istihbaratçılarımızın kavgası öyle büyüdü ki, Alman gazetelerinin alay konusu dahi oldu.
Kuzey Irak’ta, hatta Batı Trakya’da bile benzer kavgalar yaşandı. Türkiye’nin desteklediği partiler iç çatışmalar yüzünden, en güçlü olması gereken seçim bölgelerinde bile yüzde 3 oy alamadı. Çatışan ekiplerin ne kadar milli olduğu da ayrı bir sorun. 1977’de Sabahattin Savaşman olayı patlak verdiğinde içerdeki bu kavga net bir şekilde ortaya çıktı. MİT yetkilisi Emekli Kurmay Albay Savaşman hem ABD’ye hem İngiltere’ye bilgi satıyordu. Ancak Amerikan ataşesinin evine girdiğinde suçüstü yapıldı. Böylelikle Amerikalılarla çok yakın çalışmakla suçlanan MİT, bünyesindeki CIA ajanlarını temizlemiş oldu. Yoksa Savaşman rahatlıkla İngiliz ajanlığı ile de suçlanabilirdi. Kim bilir belki de, hem MİT hem de CIA’ya ihanet ettiği için özel olarak kurban seçilmişti. Zaten Savaşman CIA ile temasının resmi olduğunu itiraf etmişti ama MI6 bağlantısı resmi değildi!
Balyoz operasyonunda ise kozmik gizli belgeler valizlerle dışarı çıkıyorsa, bu ancak emir komuta zinciri ile yapılabilir. Yukardan destek almadan hiçbir istihbaratçı böyle bir işe kalkışacak kadar enayilik yapmaz. Fakat casusluk ve fuhuş çetesi iddianamesinin ekleri, en mahrem proje ve teknolojik tasarımların korunamadığını gösteriyor. Güvenli telefonlar, kripto cihazlar, sınır gözetleme ve kontrol sistemi, sonar, Milli Gemi (Milgem) vb. proje ve tasarımların dışarı sızmasını ideolojik değerlendirmek yanlış olur. Konunun çıkar ve casusluk yönünün ağır bastığı görülüyor.
Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarının gizli konuşmalarının nerdeyse tekmili birden yayınlanmasının kamuoyundaki yansıması, “madem öyle işte böyle” şeklindedir. Devletin istihbarat kurumları kevgire dönmüş, adeta elekle kuyudan su çekiyorlar. Bu işin yabancı istihbarat kurumlarıyla bağlantısı elbette olabilir. Fakat kim elindeki bütün belgeleri elde edilecek net bir çıkar olmadığı halde bir çırpıda böyle çar çur eder?
Şimdi istihbaratçılar arasındaki ideolojik kılıflı kavgalar Suriye üzerinden yürütülüyor. Son olarak da Libya’da muhalefete silahlı eğitim veren özel harekatçıların görüntüleri yayınlandı. Görüntüyü verenler yaptıklarının kahramanlık olduğunu söylüyor. Türkiye’yi yurtdışında zor duruma düşürecek böyle ifşaatların ne yararı olabilir?
Şimdiye kadar terörle mücadele sürecinde kimsenin moralini bozmayalım diye fazla kurcalamak istemiyordum. Ancak kişisel çıkarlarını, ideolojik kavga gibi göstererek milleti birbirine düşürenler artık çok ileri gidiyor.

Yazarın Diğer Yazıları