Vatan toprağına hoş geldin şehidim...
Adı Birgül Muratdağı.. 25 yaşında bir kadın.. Bu yılın başında eşini şehit verdi.. Afrin'in ilk şehitlerinden Mehmet Muratdağı'nın eşi.. Üsteğmen Oğuz Kaan Usta ile birlikte şehit düşen Uzman Çavuş Muratdağı'nın naaşına da komutanı gibi ulaşılamadı.. Cenazesi gelmeyen eşi için ilk olarak ne yaptı hatırlayanınız var mı? Kendi elleriyle 300 kişilik kumanya hazırladı ve görev yaptığı Reyhanlı'daki birliğe gitti.. Eşinin silah arkadaşlarına, "Onun canına gitsin" diye ikram etti.. Dualar edip, dualar alıp evine döndü..
Genelkurmay'dan çaldılar kapısını.. Henüz naaşı bulunamasa da, şehit olduğu kesinleşince, madalya ve beratını getirdiler.. Ne dedi biliyor musunuz?
-Şehit eşi olmak bir onurdur.. Ancak şehidimin naaşı gelmeden bunları kabul etmiyorum.. Naaşı gelsin, başında dua edebileceğim bir kabri olsun, ondan sonra buyrun başımla beraber..
Girişte dedim ya, 25 yaşında bir kadın.. Öyle vakur, öyle dik ve öyle bir duruşa sahip ki, karşısında buz kesiyorsunuz..
***
11 Mart günü evindeydik.. Meral Akşener Kayseri'de mutlaka Birgül Muratdağı'nı ziyaret etmek istediğini belirtti.. Duruşu bilindiğinden ve belki de duygusal bir tepkiden çekinildiğinden siyasiler kapısını pek çalmamıştı.. O gün o odada izniyle ve kendisine de iletmek üzere, telefonumla birkaç kare fotoğraf çektim.. Karşımda oturan genç kadın, Meral Hanım'a gelişmeleri anlatırken, gözümde büyüdükçe büyüdü.. Yanımda oturan bir emekli Albayımız, her cümlede içini hıçkırarak ağladı..
Şehidimizin naaşı ile ilgili devletin verdiği bilgiler konuşulacakken, Meral Akşener odadaki 6 kişiden izin isteyerek, Birgül Hanım'la birlikte bir başka odaya geçti.. Devlet ile diyalogu bizim yanımızda konuşmak istemedi.. Baş başa görüştükten sonra okunan duaların ardından evden ayrıldık.. Aracına binerken beni çağırdı;
-Eşi, madalyası için bile şehidimizin naaşını bekliyor.. O fotoğraflar sende kalsın..
O fotoğraflardan bir tanesi işte bu..
Bu tür ziyaretlere ilişkin o kadar çok fotoğraf ve görüntü birikti ki arşivimde.. Gazetecilerin çektikleri dışında genellikle tarihin bir notu gibi arşivimde kalıyor.. Bu fotoğrafı sizlerle paylaşırken risk alıyorum aslında.. Mesleki dürtülerle değil, duygusal refleksle paylaşıyorum.. Mesleki ruhum, o muhteşem kadının duruşunu göstererek, bir nevi selamlıyor bir büyük komutanı, Mehmet Muratdağı'nı..
Bu satırlar yazılırken Meral Akşener, Trabzon için uçakta.. Sorsam, ne diyeceğini biliyorum.. Risk dediğim bu.. Ama şehidimizin naaşı artık vatanında ya, onun buruk sevinci var içimde..
O ele uzanan tüm eller için.. O eli tutan tüm eller için.. O ruha dokunan tüm kadınlarımız, adamlarımız için not düşüyorum bu fotoğrafı.. Onun için yazının hiçbir yerinde parti adı geçmiyor.. Tutulan el şehidimizin eşinin, tutan el de tüm kadınlarımızın, tüm analarımızın eli.. Nano teknolojiyle üretilen üniformaların, bazı gövdelerde, Nene Hatun'un basma fistanı kadar etmediği bugünlerde; Şehidim.. Komutanım.. Kızımın geleceği için toprağa düşmeyi göze alan ruhunuz şad, mekanınız Cennet olsun..
***
"İstiklal"ime dokunma!
Meseleyi sadece İstiklal Marşı'na yeni beste sananlar yanılıyor.. Ülkemi ve milletimi beka sorunuyla karşı karşıya getiren projenin adı BOP ve o besteyle uğraşan da "Yeni Türkiye" sloganıyla meşhur BOP eş başkanı olunca, böyle diyor içimdeki ses.. Sosyal medyada bir paylaşımda bulunmuştu can dostum Doğan Şentürk.. Türkiye'nin en çok izlenen bültenlerinin adresi Fox Haber'in Genel Yayın Yönetmeni;
-Atatürk, Bayrak ve İstiklal Marşı, büfemizdeki kristallerdir.. Kurcalamayı bırakın! Bir parça kırılırsa, sonucunu çocukluğunuzdan hatırlayın..
Öyle isabetli bir tarif ki.. Sonucu, anne terliği..
***
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi'ne ait salonda, yine belediyenin ekibi, mehteran eşliğinde İstiklal Marşı'nı bambaşka bir şekilde söylüyor.. Ezgi kulağa hoş gelmiyor değil.. Ancak anlamadıkları, anlamak istemedikleri şey şu;
-Bazı değerler dokunulmazdır.. Çünkü o değerler bir mühürdür, imzadır.. Mutlaka daha iyisi yapılabilir.. Ama bir kez yapıldı mı, onun iyi ya da eksik olup olmadığı tartışılmaz.. O, odur..
İşte Bayrak böyle bir şey.. İşte Millî Marş böyle bir şey..
Peki değişmezler ne zaman değişebiliyor? Yeni bir devlet kurulduğunda.. Bugün karşı karşıya olduğumuz şey bu aslında.. Bakmayın siz, açılım rezaletinde kalemşorları üzerinden önerdikleri 'Anadolu Cumhuriyeti' tarifini hiç ağızlarına almamalarına.. O rüya yeni değil, bu 'Yeni(!) Türkiye'ciler için..
Keskin hatlarla ve bir anda yapamayacaklarını bildikleri için, 'Subliminal' taktiklerle, yavaş yavaş ilerliyorlar..
"Ne mutlu Türk'üm diyene" tabelalarının indirilmesi de ondandı, "Andımız"ın kaldırılması da.. Statlardan Atatürk adını kaldırmaları da bunun içindi, "iki ayyaş" demeleri de..
Dindar değil, kindar nesil yetiştirmeyi hedeflemeleri de bu hasettendi, resmi bayramlarımızda yorgan döşek numarası yapmaları da..
Yavaş yavaş deniyorlar şanslarını.. İstiklal Marşı'nın bestesi bana göre de sorunlu.. Ama o marş, ruhumdaki istiklalin dinamosu.. Başka bir beste, onu o olmaktan çıkarır..
Kocaeli Büyükşehir'in salonunda, belediye ekibinin yeni beste girişimiyle ilgili soruşturma açılmış.. Yersen.. Parti'nin lideri istiyor, aşağıdakiler yapıyor.. Soruşturma da neyin nesi..
Bilmemiz gereken şey şu;
-Tüm değerlerimizi topladılar ve soğuk su ile dolu kazana attılar.. İçindeyiz kazanın.. Ve altta harlı bir ateşle yavaş yavaş ısınıyor su.. Gevşemeye mahal yok.. O kazan devrilecek.. Devrilmezse arada kaynayıp gideceğiz..
Sadece durumun farkında olanlar değil, farkında olmayıp da, tertemiz duygularla da olsa, alkışlayanlar da..
Çünkü aynı gemideyiz.. Geminin bütün düzeneğini alt üst edenler yüzünden, dalga, geldiğinde, karşı duran ya da alkışlayan diye ayırmayacak, uyandırayım...