Vatan ve emek

Bugün bütün dünyada yapılan mücadele, kapitalizme ve emperyalizme karşı emeğin ve vatanın mücadelesidir. İşçiler geniş ölçüde emeği ve vatanı temsil ediyorlar. Onları her ne şekilde olursa olsun, yıldırmaya ve sindirmeye çalışanlar da emperyalizmi, kapitalizmi ve bugünkü adıyla küresel sermayeyi. Ülkemizdeki kavganın sebebi ve tarafları da budur. Üreten işçi, üreten köylü, üreten halk, hayatını kapitalizmin araçları ve imkanları ile sağlayana karşı mazlum durumdadır ve yaptığı mücadele budur.
Türkiye’de üretim genel anlamıyla ve özel, somut vakalarla bastırılmış ve tüketilmiştir. Bunlar tüketirler, her şeyi tüketirler. Ürünleri, sanayi ve toprak ürünleri başta olmak üzere, ahlakı, barışı, huzuru, dostluğu fütursuzca tüketirler.

 

 

***

 


Türkiye’deki limanların, havaalanlarının, fabrika ve toprağın özelleştirmesi ne kadar haince ise tiyatroların, sinemaların, müzelerin, sanat ve fikir okullarının tüketilmesi de öyledir. Tarihi binaları yıkıp, AVM (Alış Veriş Merkezi) haline getirmek, işte bunun en belirgin ve affedilmez göstergesidir. Tüketecek parası olmayan Türk halkına yüzlerce AVM sunuyorlar, çünkü yabancı sermaye böyle istiyor. Kendi mallarını satabilmek için yaptığı düzenlemelerden biri de bu. Savunma hatlarımız olan limanlar ve sınırlarımızın elden çıkarılarak, yitirilmesi ile sarsılıyoruz. Tüketici sistem, emeğin karşısında ve emeğin hasmı olarak kendini Türkiye’ye kabul ettirmeye başladı. Tüketebilmek için az gelirli insanlar bile ne yapıp edip, bu hayasızca gidişe ayak uydurmaya çalışıyorlar.

 


***

 


Bu analizi yaptıktan sonra, 1 Mayıs günü İstanbul’da işçilere yapılan muameleyi hatırlayalım. Taksim Parkı, AVM uğruna köstebek yuvası gibi delik deşik edilmiş. Kim bilir kaç yıl sürecek bir kazı çalışmasına başlanmış. Emeğin temsilcileri, geleneksel olarak bağlandıkları Taksim’de toplanmak istiyorlar. Orada kötü hatıraları var, ama iyi hatıraları da var. Ama buna müsaade edilmiyor. O gaz bombası veya biber gazı denen ilkel araçlar ile bu temiz heyecanlar önleniyor ve bastırılıyor. Hastaneler yaralı dolu. Taksim ve Beşiktaş’a ilkel bir kargaşa hakim.
Kazı alanını çevirip, yürüyüşlere orada müsaade edilebilirdi ama onlar sadece insanlara barikat yaparlar. İşçinin gönlünü almak için bu kafi idi ama her şeyi tüketenler, bu dostluğu ve haklılığı da tükettiler. 1 Mayıs bayram olmaktan çıktı, dövüş haline geldi. Bunu yasaklayanlar niye haklı olsun? Nevruz bayramını ve Apo’nun mektubunu okumak için Diyarbakır’da kurulan bayram yerini yasaklayanlar ve tehlikeleri önleyebileceklerini söyleyenler, emekçilere bu hakkı tanımadılar. Çünkü emekçilerin statü, ayrı dilde eğitim, Apo bayrağı, kara paralarının aklanması için  “varlık barışı”  gibi düzenlemeler, Anayasadan Türklüğün çıkarılması, Cumhuriyetin yok edilmesi gibi fantezileri yoktu. Onlar sadece alamadıkları maaşları almak, grev hakkı, sendikalaşma gibi Allah indinde de makbul olan şeyler istiyorlardı.
Bu arada aklıma gelmişken sorayım; Sendika kuran polislere neden işten el çektirdiniz, neden polislerin sendikaları yok? Polislerin sendikaları olsaydı Taksim alanında biber gazı püskürtenler yerine, 1 Mayıs şarkıları söyleyerek öbür emekçi kardeşleri ile yürüyüş yapan emekçi polisler olurdu.

 


***

 


İstanbul faciası bir yenilgi mi?
Elbette değil. Birkaç yerde yapılan çakma Apo yürüyüşü dışında milli mayanın fazlasıyla tuttuğu görülüyor. Sadece Türk bayrakları bu yıl alanlarda bütün haşmetiyle hakimdi.

Yazarın Diğer Yazıları