... ve sonunda fren patladı

Ekonominin kuralları vardır. Hiç değişmez. Askerlikteki gibi emir tekrarları bunlara işlemez. Yani "faizler inecek, in" demekle hiçbir şey elde edemezsiniz. Gördünüz işte, şan ve şerefle dolu Ağustos ayı nasıl başladı. En önemli materyallere seri zamlar yapıldı. Bunlar o kadar hayati ki, her biri domino etkisi yaratacak nitelikteler. Hangi birinden başlayayım bilmiyorum. Dünkü Yeniçağ'ın manşetini gördünüz. Sade vatandaşın kullandığı elektrik yüzde 9 zamlandı. Sanayide kullanılandaki artırım yüzde 14.

Şimdilik vergi gelirinden fedakârlıkla kapatılan akaryakıtta zıplama yok. Bu da nereye kadar. Dün sabah itibarıyla dolar 4.92'yi, Avro 5.75'i  görmüştü. Yani ufukta ışık yok. İthalatın tamamının dövizle yapıldığı ülkede "çırçır paralara dönerek" bu yangını bastırmak mümkün değil.

MB eliyle itiraf

Yapılan zamlarla ilgili olarak mutlaka Merkez Bankası bilgilendirilmiştir. Açıklamadan da anlıyoruz. Merkez, aynı gün enflasyon beklentisini 8.4'ten 13.4'e yükseltti. Bu rakam da doğru değil. Hele "gıdada bu oran yüzde 7'den 13'e çıktı" söylevine oturup ağlamak lazım. Sadece yiyeceklere son altı ayda gelen zammın oranı yüzde 40'tan aşağı değil.

Bu açıklamayı yapanlar, herkesi "üç maymun" mu zannediyor? Enerji üreten santrallere verilen doğal gaz yüzde 49.5 zamlanırsa her şeye yansıyacağını bilmiyorlar mı? Seri etki fazla gecikmeyecektir. Emekli ve çalışan kesime verilen zam ise devede kulak bile değil.

24 Haziran'da "Nurlu ufuklar" vadedenlerin, taşıdığı nokta burası. Peki nereye kadar sürer? Asıl soru bu olmalı. Çünkü fren patladı, kamyon yokuş aşağı gidiyor!

Cambaza bak

Tsunamiye dönüşen zamları gözden kaçırmanın formülünü de buldular. Hani "Cambaza bak cambaza" kurgusu işleniyor. İptekini işaret edip, cüzdan götürülüyor.

"Siyasal mühendislik" yapmakta üstlerine yok. Bu işle görevlendirilenleri her gün izliyoruz. Bunların ilk hedefleri gerçeği söyleyenleri susturmak. Bazılarını kabullenmemiz mümkün. Ancak son ayların belirgin ismi İdris Kardaş gibileri şaşkınlıkla takip ediyoruz. Son olarak CNNTÜRK'teki tartışmada avukat Ömer Lütfü Avşar'a öyle bir saldırdı ki, ne diyeceğimizi şaşırdık.

Kardaş'ın ne tartışma adabı ne de karşısındakine saygısı var. Ona iki tavsiyem olacak. İlki acele "Asabi şeker kontrolü" yaptırması şart. Peşinden de iyi bir psikiyatr bulup seanslara başlamalı. Bu konuda ona tavsiye edeceğim isim Prof. Dr. Nevzat Tarhan olacak.

Bu işlere bulaşmak istemiyorsa, kendisine ekran yasağı uygulaması vacip oldu. Bir zamanların masa sandalye deviren hatibi Ayhan Ogan'ı solladı gitti.

CHP'nin durumu

Demokrasilerde Ana Muhalefet'in görevi iktidarlara yön vermektir. Bizde durum farklı. CHP'de Kılıçdaroğlu-İnce kapışmasından başka konu yok. Kurultay isteyenlerle yapılan mücadele çocukluğumuzun şarkısına dönüştü; "Yaş mı da kuru mu...".

Bu yönlendirmede de sanki bir başka siyaset mühendisliği daha var. Bunları birbirlerine kırdırmak hedef. Sonuç için bugünü bekleyenlere şaşırıyorum. Kemal Kılıçdaroğlu "Hadi buyrun" demezse bu partinin geleceği "Alacakaranlık Kuşağı". Bir aşama sonrası, sıkı durun "baraj altıdır". Temenni etmiyoruz ama, durum bu vaziyette.

Daha yakın zamana kadar "hak, hukuk, adalet" diye yürüyenler sıra başkasına geldi mi yolu kesiyorlar.

Prestij erimesi

Bu arada Muharrem İnce'ye de bir-iki kelam etmek istiyorum. Sadece son bir ay içinde "sevgi erozyonu"nun boyutlarını fark edemiyor mu?

Halk, çark eden, sözünü tutmayan politikacıyı sevmez. Çabuk aforoz eder. CHP muhalefetinin lideri öncelikle kullandığı ince aynayı değiştirmekle başlamalı!

***

Pahalanan sağlık

Güldür Güldür'ün tekrarında açılış bir hastane parodisiyle başladı. Belli ki Giresun'daki hasta yakınının vefatından etkilenilmişti. Canlandırılan kayıt memuru, hemşire ve doktor tiplemelerini geçmişte izlemiştik.

Tesadüfe bakın ben de aynı gece hastanelik oldum. Evime yakın özel bir kuruluşa götürüldüm. Gece girdim, ertesi gün çıktım. İdrar ve kan tahlillerimle birlikte muayenem yapıldı. Bir SGK emeklisi olarak 375 lira aldılar. Buna eczaneye ödediğim 45 lirayı ekleyebilirsiniz.

En gücüme giden reçeteye yazılan üç ilaçtan sadece birinin devletçe karşılanmasıydı. Kredi kartı olmasa kesin senet imzalatırlardı. Komedi şovundaki tipler yoktu ama onların yerini kazıklar almıştı. Bunu birebir yaşadım... Şimdi soruyorum, bu nasıl sosyal devlet...

...

GÜNÜN SÖZÜ

Tarihimizi kendimiz yapar, sonra oturup buna kader deriz! Benjamin Disraeli

Yazarın Diğer Yazıları