Vebal AKP iktidarının omuzlarında!

“Arap Baharı” safsatasıyla birlikte, Orta Doğu’da “bunalım”, gün be gün daha da derinleşiyor. 

IŞİD terörünün boyutları, her an daha “dehşetli” hale geliyor.
Gelişmeler insani açıdan değerlendirildiğinde, gittikçe trajik hal alıyor.
Her şeyi bir yana bırakalım, sayıları 2 milyonu bulmak üzere olan sığınmacıların durumu bile başımızı ağrıtmaya yetiyor.
Mayın tarlasında ölen mültecilerden tutun da “askeri kamp” iddialarına kadar birçok gelişme, Türkiye’ye hem fatura ediliyor hem de huzurunu bozuyor. 
Önce, iç savaştan kaçan Suriyeliler, sonra IŞİD’in ölümcül saldırılarının Irak’tan göç ettirdiği Yezidiler, şimdi de Kürtler Türkiye’ye sığınıyor.
Gerek insani yaklaşım, gerek maddi yardımlar aslında Türkiye’yi zor duruma sokuyor.
Şimdiye kadar, sığınmacılar için en az 4 milyar doların harcandığı belirtiliyor.
Üstelik, gerek Suriye’den gerek Irak’tan gelen insan selinin ne zaman duracağı bilinmiyor.
Zaten, sığınmak isteyen sivil halkı kabul etme zorunluluğu da bulunuyor.
Sayıları 2 milyonu bulmak üzere olan sığınmacıların arasında, ölüm tehlikesiyle pençeleşen Iraklı Türklerin bulunmaması ayrı bir trajedi olarak, kamuoyunu rahatsız kılıyor. 
Irak’ın Kuzeyi’nde yaşayan Türkmenlerin attıkları“imdat” çığlıkları, anavatanda sadece yankılanıyor.  
Türkmenlerin vebalini AKP hükümeti taşıyor.
Ne yazık ki Türk milleti, Irak’ta soydaşlarına yapılan insanlık dışı muameleyi asla unutmayacak bir ortam yaşıyor.
Aslında, Suriye ve Irak’ta iç çatışmanın daha aylarca sürebileceği sanılıyor. 
Hem “mülteci dalgaları” hem “çeşitli suçlamalar” veya “iddialar” Türkiye’yi bekliyor. 
En önemlisi, Irak’ın Kuzeyi’ndeki Kürt oluşumunun alacağı mesafe, bu arada PKK’ya sağlanacak gücün, karşımıza çıkışının hesap edilmesi öne çıkıyor.
Nereden bakılırsa bakılsın, sanki Türkiye’nin tehlikeli bir tuzağa düşürüldüğü görülüyor. 
Her an, umulmadık beklenmedik gelişmeler oluyor.
Hükümetin bel bağladığı “tampon bölge”nin kabul edilip edilemeyeceği bilinmiyor.
ABD için koşullara göre, daima dengeler değişebiliyor.
Kaldı ki, ülkemiz “mezhep” konumu itibariyle de çok hassas bir süreç geçiriyor.
Suriye ve Irak kargaşasına, El Kaide’nin doğurduğu terör örgütlerinin bulaşması, ortamın ne kadar tehlikeli olduğunu adeta ispatlıyor. 
Zaman içinde, “mezhep” unsurunun yeniden öne çıkmasından korkmak gerekiyor. 
Daha doğrusu, özellikle Türkiye’nin “mezhep” algısından kesinlikle uzaklaşması icap ediyor.
Ne var ki, “Müslüman Kardeşler” havasının halen estirilmek istenildiğinin sinyalleri yayılıyor. 
Halen, Mısır ile olan ilişkiler dostane çizgilere yanaşmıyor, Esad düşmanlığı bütün şiddetiyle gündemden düşmüyor. 
Yani Türkiye, “Müslüman Kardeşler” eksenine yatkınlığından uzaklaşamıyor.
Nitekim, New York’ta Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin de hazır bulunacağı çok önemli bir yemeğe Erdoğan’ın katılmaması, ayrıca sadece Suriye topraklarında bölgeler ihdas edilme istemi “derin” işaretler veriyor. 
Katar’ın “istenmeyen adam” ilan ettiği “Müslüman Kardeşler” liderlerinin Türkiye’ye kabul edilip edilmediği halen resmen açıklanmıyor.
Bu arada, iktidara çok yakın bir yazarın bugünlerde yayınlanan “Müslüman Kardeşler” ile ilgili “olumlu” yakıştırma ve ilintilerinin satırları gözler önünden geçiyor.
Artık, “Müslüman Kardeşler”in özellikle Türkiye üzerindeki etkilerini görmezlikten gelmek, endişe doğuruyor.
El Kaide’den kaynaklanan Taliban, Haraket-Ül Ansar-Mücahidin, Hizb-Ül Mücahidin ve Suriye’de oluşan bütün örgütlerinin doğuş gerekçelerini “İhvanı Müslimin”in felsefesinden aldıkları öne sürülüyor.
Unutulmamalıdır ki; “Müslüman Kardeşler”in kurucularından Hasan el-Benna’ya göre, “İslam Dünyası Batı etkisinden dolayı sosyal hükmünü kaybetmiştir. Şeriat kanunları, geçmişte olduğu gibi Kur’an ve Sünnet üzere olmalı ve toplumun her kesimini; devlet işlerinden günlük problemlere değin her şeyi kapsamalıdır” şeklindeki görüşleri günümüzde bile kitleleri hatta ülkeleri etkileyebiliyor.
Gerçekten de, önemli günler yaşanırken dengeler sürekli değişiyor.
Özellikle, Türkiye’nin, her ne pahasına olursa olsun, üzerine giydirilmek istenen her türlü elbiseye dikkat etmesi hayati önem arz ediyor.

Yazarın Diğer Yazıları